Yukarılarda koltuk kavgası. Aşağıda demokrasi beklentisi. Demokrasinin getireceği tokluk, yok edeceği açlık ve sağlayacağı umulan geçim tasasını giderme, gündemlerin ilk sıra hadisesi…
Yazgısı kara, yazısı kapkara yazılmış Türkiye tarımı nasıl yazıldı, nasıl yazılacak, nasıl yazılmalı bu dönemeçte? Mesela ne olduğumuz ve ne olacağımız üzerinden tarım siyaset “falına” kısmi olarak baksak mı acaba?
Nasıl yazıldı?
1980’li yıllarda tarımı geliştirelim, tarımda reform yapalım, dünyanın sebze bahçesi, gıda ambarı olalım-olmayalım gibi pek çok fikirler uçuşturuldu. Kongreler, paneller yapıldı. Raporlar hazırlandı… Önce GAP’ta sağlanacak su ile yapılacak tarım Türkiye’nin karnını doyuracak kandırmacasıyla Sakarya ili havzasındaki arazilerde ilk toprak talanına başlandı. Maden, turizm ve enerji santralleri kurma ile toprak talanına devam edildi…
Tarımın omurgası
Tarımdaki destekleme alım kurumları ile tarımsal girdi üreten kamu iktisadi teşebbüsleri özelleştirilerek Türkiye tarımının omurgası kırıldı. Kırılan tarım omurgası aynı zamanda Türkiye ekonomisinin önemli bölümü olduğu için ülke kriz sürecine girdi. Tarımda omurga kırımına hayvancılığa girdi üreten ve üretilen ürünlerin pazarlamasını yapan EBK, SEK ve YEM-SAN ile başlandı önce. Ardından bitkisel ürün üretiminde tarımı destekleyen, onun için girdi üreten ve üretilenleri pazarlayan kamu kurumları bir bir özelleştirildi. Bununla da yetinilmedi; çiftçilerin tarımsal kredi faizlerini sübvanse eden Ziraat Bankası bu görevinden alıkonularak özel bankaların elleri üreticilerin boğazına geçirildi.
Kooperatifler
Tarımsal kamu iktisadi teşebbüslerinden sonra üreticilerin üretimden pazarlamaya zincirini oluşturan çiftçilerin ortaklığıyla kurulmuş ekonomik örgütleri olan Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri’ne ait entegre tesisler ve pazarlama birimleri anonim şirketlere dönüştürülerek özelleştirildi. Kooperatifler, üreticiler için şirketlere alternatif olması gerekirken şirketleştirilerek çiftçilerin aleyhine birer piyasa aktörü haline getirildi. Çiftçilerin örgütleriyle bağı böyle koparıldı. Kooperatifler, ortak yarar amaçlı devlet vesayetindeyken serbest piyasa kooperatiflerine dönüştürüldü, birer piyasa aktörü haline getirildi. Ürün piyasasını belirleme işinde meydan salt şirketlere (yerli-yabancı) terk edildi.
Yenilen pehlivan güreşe doymaz
Uygulanan bu ekonomi politikalarla, bırakın tarımın gelişmesini ve yukarıda söylenenlerin yapılmasını, yeterli olduğumuz birçok üründe dahi kendimizi doyuramaz hale geldik. Dünya tarım ve gıda pazarlarında boy gösterdik göstermesine ama satıcı olarak değil samandan ete, nohuttan mercimeğe, buğdaydan mısıra, meyve ve sebzeye her üründe ilk sıra alıcısı olduk. Uluslararası tarımsal ürün alımlarında ön sıraları kapatan muteber müşteri olmayı başardık(!) Yanlış ve yanlı tarım politikalar sonucunda; “yenilen pehlivan güreşe doymaz” misali ithalata doymadık hiç; ithal ettikçe etmek istedik. Bu arada kendi çilekeş, cefakar çiftçilerimize vefasızlık konusunda dünya rekortmenleri arasına girdik.
Kötüye çare bulma çözümsüzlüğü
Sermayenin kırsalda kendisini üretmeye çalıştığı biliniyor. Endüstriyel tarımla bir yandan enerji, maden, turizm ile diğer yandan yapılan doğa tahribatı sermayeye çil çil akçeleri, yeşil dolarları istifleme olanağı verdi. Endüstriyel tarım ile ekolojide neden olunan tahribatı yine kimyasal tarım ile çözme çaresizliğine akıllı tarım çözümsüzlüğü, gıda yetersizliğine çare diye topraksız tarım öneriliyor şimdilerde. Bitkinin topraktan alması gereken gıdaların hazır halini çiftçilere satarak kârlarına kâr katma peşinde sermaye. Başka bir deyişle yanlış tarım politikalarına karşı kötüye çare bulma çalışması adı altında yanlışın üzerine yanlışla gitme çözümsüzlüğü üretiliyor.
Seçim sathı mahalline girdiğimiz bu dönemde fark, farklılık anlayışımızdadır diyecek, sistem çözümünü sahneleyecek siyasi aktörlere şiddetle ihtiyacımız olduğu günlerden geçiyoruz.