Adil yargılanma talebiyle 298 gün boyunca ölüm orucunda kalan Sibel Balaç ‘Adaletsizliği ve dayatılan onursuzluğu kabul etmedim’ dedi
Adil yargılanma talebiyle girdiği ölüm orucunun 298’nci gününde tahliye olan Sibel Balaç, MA’dan Zerrin Sargut’a konuştu. Balaç, bir komplo sonucu tutuklandığını ve adaletsizliklere dayanamadığı için ölüm orucuna başladığını söyledi.
‘Adaletsizliklere dayanamadım’
Antalya’da Zihinsel Engelliler Öğretmeni olduğu sırada mobbing ve baskılarla birlikte Ankara’daki “Yüksel direnişi” eylemlerine katıldığını belirten Balaç, tutuklanmasından ölüm orucuna kadar geldiği süreci şöyle anlattı:
“Antalya’da Zihinsel Engelliler Öğretmeniydim ve kamuda çalışıyordum. Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinde, ‘Yüksel direnişi’ başladığında istifa edip direnişine katıldım. Onlarca arkadaşım zaten ihraç edilmişti. Hiçbir sebep olmadan ihraç edildiler. ‘Yüksel direnişi’ benim için bir çare ve bir dönüşümdü. Çalışan öğretmenin istifa etmesi, büyük bir suçtu. ‘Biz seni atarız, sen istifa edemezsin’ diyorlardı. Bir dijital delil bulgusuyla tutuklandım. Dosyada fiziki olarak bulunmayan bir SD karta dayanılarak, 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Ortada dijital deliller var, gizli tanıklar var. Devlet itirafçı kültürü yaratmaya çalışıyor. Kendi kültürlerini yaratmaya çalışıyorlar. Komployu polis ve emniyet kurmuştu. Öyle bir adaletsizlik, öyle bir hukuksuzluk var ki, savunma yapmama bile engel oluyorlardı. Öyle ki bir suç işlemişsiniz, onu bilme hakkınız bile yok. Bu adaletsizliğe daha fazla dayanamadım ve ardından 3 yıl sonra ölüm orucuna başladım.”
Direnme kararı aldım
Ölüm orucuna başlamasının ardından yaşadığı hak gasplarının artarak devam ettiğini söyleyen Balaç, “Hakkımızı savunuyorduk, her insanın adaletsizliğe karşı bir başkaldırısıydı. Cezaevine girdiğimizde, kitap dergi hakkımızı istiyoruz. Sohbet hakkımızı istiyoruz, tekli ringe binmeyi kabul etmiyoruz. İnsanca tedavi olmak ve hasta tutukluların serbest bırakılmasını istiyoruz. Bu haklı taleplerimi dile getirdiğim için sürekli ceza ve tutanak yedim. Benim 700 gün boyunca hücre cezam ve aylarca görüş yasağım var. Neden? Başka yollar denenmiyor, bunun yolu kesiliyor. Yargıtay’a onlarca dilekçe verdik. Onlarca başvurumuz var ve hiçbirine yanıt verilmiyor. Ölüm orucu, yaşama tutunmak için seçtiğimiz bir yoldu” dedi.
ATK’lerde yaşananlar
“Hasta tutuklulara karşı talebimizde fazlasıyla haklıydık” diyen Balaç, “Bize saldırıyorlarsa, bizim üzerimizden halka bir gözdağı vermeye çalışıyorlarsa, biz de halka direneceğimizi anlatmalıyız. Onlar doğalarına uygun davranıyorlar. Operasyonlarda küfürler ediyorlar, kendilerine yabancı değil bu yaptıkları. Hastane sürecinin her adımında, hasta tutukluların neler yaşadıklarını gösterdiler. Tutukluların bilinçleri kapalı inliyorlar, gözetmek için sürekli bir mazgal ve ışık var. Tamamen insanlık dışı koşullarda tutuluyorlar. ATK’ ya gidip gelene kadar hasta tutukların neler yaşadığını gördüm. Onlarca hasta tutuklu, ATK’nin verdiği karardan dolayı hayatını kaybediyor. Tedavisi olan bir hastalığın, sırf cezaevinde diye tedavi edilmemesi büyük bir adaletsizliktir. Bu bir işkencedir, bu yüzden hasta tutukluların bir an önce serbest bırakılması gerekiyor” şeklinde konuştu.
‘Dayatmaları kabul etmedim’
Bütün halkların talebinin “adalet” olduğunu vurgulayan Balaç, “Adaletsizlik ve hayatımız arasında bir tercihte adalet, yaşamaktan çok daha önemlidir. Adaletsizliği ve dayatılan onursuzluğu kabul etmedim. ‘Halkı korkutalım’ dedikleri her şey bizi cesaretlendiriyor. Ölüm orucu süresince dayatılan hiçbir şeyi kabul etmedim. Kalbiniz de yüreğiniz de özgür. Hastanede olduğum süre boyunca, başımda sürekli asker ve gardiyanlarla bekletildim. 298 günlük ölüm orucumda ‘umut’ sayesinde ayakta kaldım, umut olmazsa dayanamazdım. Adaletsizliğe karşı, örgütlenme hakkımızı savunduk. Bizim üzerimizden, halka gözdağı vermeye çalışıyorlar. Bugün dışarıdaysam ve özgürsem, halkın sayesindedir. Halk bizi sahiplendi” diye konuştu.
‘Halk, gücünün farkına varmalı’
Yaşanan hukuksuzluklara karşı direnmenin büyük bir önem taşıdığını vurgulayan Balaç, şunları söyledi: “Bir sahiplenme sayesinde zafer kazandık. Faşizmin politikalarını kabul etmediğimizi, dile getirdik. Son dönemde tutuklanan Özgür Basın emekçileri susturulamaz. Görüntüleri herkes izledi ve o görüntüler çaresizliğin yansımasıdır. Son süreçte de artan baskılar, tamamen faşizmin çaresizliğiyle alakalı bir durumdur. Umarım hepsi kısa zamanda tahliye olur ve sesimizi duyurmaya devam ederler. Ağır bedeller ödüyoruz ve bunu anlatmak zorundayız. Halk, gücünün farkına varmalı. Biz yılmadan devam edeceğiz. Tüm hasta tutuklular da serbest bırakılmadan, mücadeleden ödün vermeyiz.”
HABER MERKEZİ