Zafer Yörük
“Boris Johnson istifa etmedi, ettirildi; küresel Yahudi şebekesi kendisiyle savaşan Johnson’a diz çöktürdü”. Fanatik ve fantastik İslamcı çevrelerin son zamanlarda yıldızı parlayan akıl hocası meczup ‘filozof’un bu yorumunda iki mühim ön kabul olduğu görülebilir. Birincisi, koskoca başbakan pandemi döneminde herkesi evine kapatırken kendisi başbakanlık konutunda birkaç parti yapmak ve hele cinsel tacizciliğiyle ünlü Christopher Pincher’ı Muhafazakar Parti yönetimine atamak gibi ‘eften püften’ sebeplerle işini kaybetmiş olamazdı. Oysa bu sebepler Britanya kamuoyu tarafından hiç hafife alınmıyor. Özellikle başbakanlık konutu partileri, yurttaşlar (daha doğrusu kraliyet tebaası) arasında eşitlik ilkesini fütursuzca çiğnemesi nedeniyle, ‘halka bir yasa başbakana başka yasa’ şiarıyla geniş katılımlı protestolara neden oldu. Durumdan vazife çıkaran Londra polisi, hayır protestocuların üzerine saldırmadı; pandemi kurallarını ihlal nedeniyle başbakan ve arkadaşlarına para cezası yazarak tahsil etti. Ülkemizde böyle bir gerekçenin inanılmaz bulunması ne kadar doğalsa toplumun aklına böyle şeyler düşürmemek için de önden o kadar tedbiri gerektiriyor. Meczup ‘filozof’ bu görevi icra ediyor. Bir memlekette devlet büyüklerinin halkın vergileriyle yaşadığı sarayında, köşkünde, konutunda yaptığına karışmak kimin ne haddine, itibardan tasarruf mu olur diyor. İkincisi ve daha önemlisi ‘yukarıda Kraliçe varken’ nasıl olur da istifa edebilir ön kabulü. Yani Johnson ‘affını istemiş’ olmalı; koskoca Kraliçe’ye sormadan ‘ben gidiyorum’ demesi mümkün değil. O halde Johnson istifa etmiş değil, küresel Yahudi şebekesi onu istifa ettirmiş olsa gerekir. Çünkü Johnson bu şebekeyle savaşıyormuş; tıpkı dünya lideri beyefendi hazretleri gibi.
Boris Johnson’dan Yahudi düşmanı bir yorum ya da meçhul Yahudi şebekesinin işine gelmeyecek herhangi bir icraat görülmüş değil. Borisexit, Brexit ile Covid 19 pandemisinin birbiri üzerine binen etkilerinin bir sonucu. 2016 referandumuyla alınan Avrupa Birliği’nden çıkma kararının (Brexit), üzerinden üç yıl geçmesine rağmen bir türlü nihai bir anlaşmayla noktalanamamıştı. Muhafazakar başbakan Theresa May, Brexit bayrağını 2019 yılının Temmuz ayında Boris Johnson’a devrederek istifa etti. Aynı yılın Aralık ayında yapılan erken genel seçim, Johnson önderliğindeki Muhafazakar Parti’ye tarihinin en büyük başarılarından birini getirdi. Böylelikle aslında Brexit bir kez daha halk oylamasına sunulmuş ve onaylanmış oldu. Nitekim 31 Ocak 2020 sabahı, Avrupalılar ilk Britanya’sız günlerine uyandılar.
Britanya’da ise Avrupa ile ticaret hacmindeki hemen meydana gelen küçülme, enflasyonda yükselme ve ekonomik büyümede yavaşlama sonuçlarına neden oldu. Birleşik Krallık Bütçe Dairesi, ihracat ve ithalat toplamı olarak dış ticaret hacminde uzun vadeli %15 azalma gerçekleşmesini bekliyor. John Springfield Avrupa Reform Merkezi verileri, 2021 sonu itibarıyla toplam ekonomik üretimde %5 azalma, yatırımlarda ise %14 düşüş olduğunu gösteriyor. Brexit’in hemen üzerine Covid 19 salgını binmemiş olsaydı durum farklı olabilirdi ama pandeminin yol açtığı üretim ve ticaret durgunluğu yanında kamu harcamalarında artış zorunluluğu da Brexit’in etkilerine katkıda bulunarak ülkeyi bir ekonomik açmazın eşiğine taşıdı. Şimdi göstergeler resesyon tehlikesine işaret ediyor ve Johnson yönetimi yeni bir zorluğu göğüsleyebilmesi mümkün olmayacak ölçüde yıpranmış durumda. Şimdi, ülke ekonomisini Brexit ve post-pandemi koşullarında yaşanacak olası bir resesyon içinden geçirmeye talip yeni bir yönetim ihtiyacının ortaya çıktığı anlaşılıyor.
Boris Johnson’ın dışişleri yönetimi, Trump yönetiminin Çin’le ve İran’la sertleşme perspektifini yumuşatmak için elinden geleni yaparken, Rusya ile iplerin gerilmesi için de bir o kadar çaba sarf etti. Burada İngiliz pragmatizminin ekonomi ile siyasi ve askeri düzeyler arasında yaptığı dikkatli ayrım göze çarpıyor. Öte yandan, Avrupa Birliği ile Rusya’nın arasını açmak Almanya başta olmak üzere enerji kaynakları konusunda Avrupa kıtasını çaresiz bırakmak anlamına gelecektir ki bunun da ABD-Britanya bloğunun işine geldiği görülür. Britanya’nın AB projesi içinde olduğu gibi AB dışında kalacağı dönemde de oyun kurucu yerine oyun bozucu rol oynamayı sürdüreceği anlaşılıyor. Buradan bakınca Ukrayna-Rusya savaşı içinde Boris Johnson’un neredeyse Zelenski amigoluğu rolüne soyunması anlaşılır olacaktır. Bağımsız bir güç bloğu olarak Avrupa yerine, ABD’nin askeri hegemonyası (NATO) ya da şemsiyesi altında bu hegemonyanın izin verdiği ölçüde hareket kabiliyetine sahip bir Avrupa ideali ‘Rus tehdidi’ ile hayata geçebiliyor. Erdoğan yönetimi için ise Britanya’nın siyaseti Johnson’dan önce de destekleyici olmuştu; aynı destek sürüyor ve süreceğe de benziyor.
Öyle de olsa, Trump’tan sonra Johnson’un da düşüşü ve Brezilya’da yakında gerçekleşmesi beklenen Bolsonaro düşüşü, Erdoğan yönetimi için moral bozucu gelişmeler oldu, oluyor ve olmayı sürdürecek. Erdoğan, Bolsonaro ve Victor Urban gibi sağ popülist otoriter figürler ki bunlara Putin de dahil edilebilir, birbirlerinden olduğundan çok daha fazla morali ABD ve Britanya’daki benzerleri Donald Trump ve Boris Johnson’dan alıyorlardı. Şimdi iki rol modelin de sahnede olmadığı koşullarda kendi kaderlerinin de yazılmış olmasını beklemek doğal.
Yine de sağ popülist otokratlar ‘modasının’ tarihe karışmakta olduğu iddiasında bulunmak için çok erken çünkü bu siyaset türünü ‘çözüm’ olarak sunmaya müsait mülteci akını ve ekonomik kriz gibi koşullar ortadan kalkmak bir yana her geçen gün daha da yoğunlaşarak varlığını sürdürüyor. Trump’ın geri dönüş ihtimali gibi Boris Johnson’un da ‘yeniden doğuş’ ihtimali her zaman mevcut. Muhafazakar Parti Johnson’u başbakanlıktan düşürürken yerine geçirebileceği bir popüler lider sıkıntısını da bariz biçimde yaşıyor. Johnson’un sağ popülist söylemini biraz daha cilalayıp yeniden parti başkanı ve başbakan olarak atanması yakın gelecekteki ihtimaller arasından düşmüş değil. Ana muhalefet İşçi Partisi de Johnson yerine yönetime talip olmaya hazır görünmüyor. Johnson’u parlamenter muhalefetin değil parti içi muhalefetin düşürdüğü unutulmamalı.
İslamcı fanatizmin meczup ‘filozofu’ bu veriler arasında Yahudi komplosunu nereye sıkıştırır bilinmez. Belki Boris Johnson’un büyük dedesi Ali Kemal üzerinden yürüyerek İngiltere’de de İttihatçı bir komplo ve infaz timinin görev başında olduğu tezine ulaşabilir. Memura maaşı, filozofa işi sorulmaz…