Salih Yılmaz
Türk devleti Rojava’ya yönelik yeni bir saldırı başlatacağını açıkladı. Tayyip Erdoğan bunu aleni bir şekilde dile getiriyor ve her gün tekrar ediyor. Türk devleti daha önce de Rojava’ya yönelik saldırılar yapmış ve Rojava topraklarının kimi alanlarını ele geçirmiştir. Türk devleti Arapların yaşadığı kimi alanlara da saldırmıştır. Dolayısıyla sadece Kürtler için değil, Araplar ve Suriye’de yaşayan diğer halklar için de büyük bir tehlikedir. Türk devleti ele geçirdiği yerlerde bir güç olarak durmakla da kalmıyor, ele geçirdiği bölgelerde demografyayı değiştiriyor ve oraları yönetmeye başlıyor. Türk devleti Rojava’da ele geçirdiği alanlarda da, İdlib ve Arapların yaşadığı diğer alanlarda da böyle yapmıştır. Türk devleti saldırdığı bölgelerin demografyasını değiştirmekle, ileride buraları ilhak etmenin zeminini hazırlıyor. Geçmişte aynı uygulamaları Hatay’da da yapmış ve neticede Hatay’ı ilhak ederek kendine bağlamıştır. Önce Hatay’ın demografyasını değiştirdi ve daha sonra da yapılan bir referandumla Hatay ilhak edildi. Şimdi aynısını saldırdığı Rojava ve Suriye alanlarında da yapılmaktadır. Türk devletinin saldırıları Türkiye’ye sığınan mülteci Arap halkını yerleştirmek için yaptığı belirlemesi, gerçek amacını gizlemek içindir. Türk devleti Kürt düşmanı bir karaktere sahip olduğundan Kürtlerin yaşadığı alanları Kürtlerden boşaltmayı stratejik bir hedef olarak görmektedir. Türkiye’ye sığınan Arapları Kürtlerden boşaltılan yerlere yerleştirerek bu amacını gerçekleştirmeye çalışıyor. Türk devletinin yaptığı Kürt düşmanlığıdır ancak, bu kesinlikle Arap dostluğu değildir. Türk devletinin yaptıkları Arap halkının yararına olmaz. Eskiden Suriye’de Suriye devletinin Arap Kemeri denilen bir politikası vardı. Bu politika gereği Kürtler yerlerinden çıkarılıyordu ve yerine Suriye’nin çeşitli bölgelerinden getirilen Araplar yerleştiriliyordu. Suriye’deki devlet böyle yaparak geleceğini kurtaracağını sanıyordu. Fakat Suriye devletinin içerisinde bulunduğu duruma bakılarak hiç de hesaplandığı gibi geleceği kurtarmamıştır. Bu tarihten ders çıkarılması gereken önemli konulardan biri olmaktadır. Türk devleti ise sadece Kürtlere değil, bütün halklara düşmandır. Ancak Kürtler baş düşmandır. Çünkü ulus devletin ulusçuluğu Kürt soykırımı üzerine inşa edilmiştir. Kürt soykırımı gerçekleştirilmediği taktirde bu inşa tamamlanmış olmuyor. Fakat Kürtler tehlike olmaktan çıktığı an, sıra bir sonrakine geçecektir.
Türk devleti, Türkiye’ye sığınan mülteci Arap halkını çıkarları için kullanıyor. Eğer tarihin akışı kendi hesabına göre olur ve Kürt tehlikesi ortadan kalkarsa, Kürtlerin başına getirdiğinin aynısını Arapların da başına getirecektir. Türk devletinin yaptığı halkların yaşam kültürü ve sosyolojisiyle oynamaktır. Bu bir soykırım ve insanlık suçudur.
Peki Türk devleti Rojava ve Suriye’ye yeni bir saldırı yapabilir mi? Rojava’nın ele geçirilmesi ve Rojava Devrimi’nin tasfiyesi Türk devletinin öncelikli hedefidir. Bundan dolayı AKP-MHP yeni bir saldırı girişiminde bulunacaktır. Fakat Rojava ve Suriye’yi eskisi gibi işgal etmek kolay olmayacaktır, çünkü durumlar eskisi gibi değildir. Türk devleti Ukrayna savaşıyla birlikte ortaya çıkan siyasi konjonktürü kendi politikaları lehinde kullanmak istiyor. Üyesi olduğu NATO’nun artan ve önem aktivitesinden faydalanacağını ve Rusya’nın içerisinde bulunduğu ekonomik ve siyasi sıkışmışlıktan dolayı kendine kolaylık sağlayacağını düşünüyor, dahası AKP-MHP iktidarı hızla bazı adımlar atmazsa ileride durumun büsbütün aleyhinde olacağını düşünüyor ve bundan dolayı da can havliyle adım atmak istiyor. Ancak düşünüldüğü biçimiyle koşullar Türk devletinin lehinde değildir.
ABD ve Rusya’nın bugüne kadar iki büyük güç olarak birbirlerine karşı sert tutumlar içerisine girmemeleri boşluklar yaratıyordu. Sovyetlerin yıkılışından sonra ABD’nin tasarladığı yeni bir dünya düzeni kurmasıyla birlikte böyle bir siyaset düzeni ortaya çıktı. Bu siyaset tarzı da boşluklar yaratıyordu. Türk devleti de jeopolitik konumunu da kullanarak bu boşluklardan faydalanıyordu. Belirtildiği gibi Türk devletinin siyaseti ABD ve Rusya siyasetinin arasındaki çelişkilerden değil de daha çok izlenen siyaset tarzından dolayı oluşan boşluklardan yararlanma biçiminde olmuştur. Bugüne kadar Suriye politikası bu boşluklardan yararlanma şeklinde olmuştur. Gerçekleşen işgallerin siyasi altyapısını oluşturan da bu boşluklar olmuştur. Eğer bu boşluklar olmasaydı Türk devleti gerçekleştirdiği şekliyle Rojava ve Suriye’ye saldırılar gerçekleştiremezdi. Türk devleti neredeyse hiçbir siyasi risk almadan Suriye ve Rojava’da kimi alanları ele geçirdi. Ancak Ukrayna savaşıyla birlikte ABD’nin Rusya’ya karşı tutum alması ve bunun sonucunda ABD ve Rusya arasındaki çelişkilerin kızışması söz konusu boşlukları ortadan kaldırmıştır. Artık Suriye’de eskisi gibi hareket edilemez, Suriye’de boşluk kalmamıştır ve dolayısıyla boşlukları doldurma dönemi de kapanmıştır.
Türk devletinin bundan önce gerçekleştirdiği saldırıların önünde engel olabilecek tek bir şey vardı; o da Rojava devrimci güçlerinin ortaya koyacağı direnişti. Direnişe dayalı siyasi ve askeri bir stratejiyle Türk devletinin daha önceki saldırıları kırılabilirdi. Ancak siyasi durum doğru okunamadı, saldırının diplomatik girişimlerle önlenebileceği yanılgısı oluştuğu için bu gerçekleştirilemedi. Böylece Türk devleti tarihinin en ucuz ve kolay saldırısını gerçekleştirmiş oldu. Fakat bugün değişen siyasi konjonktür bu kolaycılığı ortadan kaldırmıştır. Artık bir tarafın atacağı her bir adım, bir diğer tarafın aleyhinde olmaktadır. Rojava devrimci güçleri de geçmişten dersler çıkarmış ve yeni durumun siyasi tahlillerini de yaparak kendilerini konumlandırmışlardır. Rojava devrimci güçleri saldırının başlamasıyla birlikte sadece işgale karşı direnmeyecek, daha önce ele geçirilen yerlerin kurtarılması için de harekete geçecektir. Bu da Rojava ve Suriye’de dengeleri değiştirecek ve yeni bir durum ortaya çıkaracaktır.