Hicri izgören
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi başta olmak üzere uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan yaşam hakkının ve diğer temel hak ve özgürlüklerin korunması, evrensel insan hakları prensiplerinden hareketle, kalıcı barışın sağlanması için farklı siyasi görüşleri savunan aydınlar ve sivil toplum yöneticilerinden oluşan ve bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan Barış Vakfı; geçenlerde Prof. Ayşe Betül Çelik, Prof. Evren Balta ve Mehmet Gürses’e hazırlattığı: ‘Kürt Sorununa Toplumsal Bakış’ raporunu kamuoyuyla paylaştı.
Rapor, KONDA Araştırma ve Danışmanlığı verilerinin analizinden oluşuyor ve Kürt meselesinde son 12 yılda yaşanan toplumsal değişimi analiz ediyor.
***
Barış Vakfı geçenlerde Diyarbakır’da düzenlediği bir toplantıyla da raporu tanıtıp paylaştı.
Moderatörlüğünü akademisyen-yazar Cuma Çiçek’in yaptığı tanıtım toplantısında, açılış konuşmasını Barış Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tahmaz yaptı. Prof. Dr. Evren Balta’nın raporun sunuşunun ardından değerlendirmeyi de sosyal araştırmacı İbrahim Uslu yaptı.
Diyarbakır’da düzenlenen bu toplantı ile tartışmaya açılan rapor, ‘Kürt sorunun kökeni ve endişe siyaseti’, ‘Ayrımcılık ve toplumsal kutuplaşma’, ‘Kültürel haklar ve tanınma’, ‘Siyasal haklar’, ‘Dış politika ve Kürt Siyaseti’, ‘Kürt sorununa çözüm yaklaşımları ve müzakere gündemi’ gibi alt başlıklardan oluşuyor.
2015 yılında sona eren çözüm süreci öncesi ve sonrasında değişen toplumsal algıya dikkat çekilen raporda öne çıkan bazı başlıklar şöyle:
“-Eylül 2015’e yani barış sürecinin sona erip çatışmaların tekrar yükseldiği döneme baktığımızda, dönemin katılımcılarına, “Kürt sorununun çözümü için, tek yol terörü yok etmektir,” cümlesine ne derece katıldıkları sorulduğunda, katılımcıların yarısından fazlasının bu görüşü desteklediği gözlemlenmektedir
-Eylül 2015 KONDA çalışmasında katılımcılara açık uçlu olarak “Kürt sorununu çözmek için ne yapmalıyız?” sorusu yöneltilmiştir.
Bu yanıtları “güvenlik eksenli”, “demokrasi eksenli”, “ekonomik eksenli” ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 sonrası kısa süreli vurgu yaptığı “ortak din” eksenli çözümler olarak kategorileştirdiğimizde, iki önemli bulgu dikkat çekmektedir: Katılımcıların en çok söyledikleri yöntemler, güvenlik ve demokrasi eksenli çözümlerdir. Bu da 2010’daki çizgiye benzer bir çizgi olmakla birlikte, bu dönemin çatışmalı bir dönem olduğu göz önünde bulundurulduğunda yaşanılan sıkıntılara rağmen demokratik çözümlerden vazgeçilmediğini görmek resmin olumlu yanıdır.”
***
Raporun sonuç bölümünde ise Kürt sorununun toplumsal kutuplaşmayla sarmalanmış olduğuna dikkat çekildi. Kutuplaşmanın çözüm ihtimalini güçleştirdiğine vurgu yapılan sonuç bölümünde şu görüşlere yer verildi: “Siyasi kutuplaşma Kürt sorununun tanımlanması ve çözüm yöntemlerinin belirlenmesinde olumsuz etkisini sürdürmekte, Kürt sorununun çözülmemesi de gergin siyaseti desteklemektedir. Barış Süreci sırasında toplumsal farklılıkların kabulünün daha yüksek olması ve bu olumlu etkinin barış süreci bitiminden sonra bile devam ettiği görülmektedir. Fakat Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı ayrımcılığa dair algılar yaşanan siyasi havadan etkilenmektedir. Gelinen noktada Kürtlerin eşit vatandaşlık haklarına sahip olduğu algısı baskındır. Oysa çatışma çözümünde sorunun reddedilmesi, çözüm için gereken diyalog yollarının açılması konusunda sorun yaratır. Dolayısıyla, Kürtlerin özellikle kamusal alanda yaşadıkları sorunların demokratik bir ortamda tartışılmasının önünün açılması gerekmektedir.”
Yeni bir seçim sürecine girerken ve bu seçimin belirleyici bir süreç olduğunu da düşündüğümüzde, bu rapor, Türkiye’nin en önemli siyasi ve toplumsal sorunu olan Kürt sorununda “yakın tarihteki arayışların, eksikliklerin ve kazanımların hatırlatılması” açısından önemli bir yerde duruyor.