Kenan Kırkaya
Geçtiğimiz hafta, kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan kimi “Kürtler” “devlet istemedikleri” gerekçesiyle Kürt yurtseverlerini linç ediyordu sosyal medyada ve başka mecralarda. Barzani’nin Ankara’ya yaptığı ziyaretteki nezaketsiz diplomatik karşılamayı içlerine sindiremeyenlere ve bunu eleştirenlere ateş püskürüyorlardı. Güya o ziyaret “iki devlet arasında” yapılan diplomatik görüşmelerdi ve yapılan ziyarette “Kürt devletinin” çıkarları korunuyordu. Yaptıkları linç paylaşımlarında KDP’yi göklere çıkardılar, ziyareti, ziyaretin biçimini bin dereden su getirerek sahiplendiler. Neler neler yazdılar, ne taklalar attılar, eleştiride bulunanlara, verilen görüntüyü gururuna yediremeyenlere ne hakaretler ettiler.
Üstünden iki gün geçmeden AKP-MHP ittifakı bu kez tehlikeli bulduğu Kürtlere yönelik “Türkiye’yi böleceği” gerekçesiyle saldırı başlattı. Üstelik “Kürt devleti için Türkiye ile diplomasi görüşmeleri yaptığını” ve bu yüzden de “nezaketsiz ve düşük profilli diplomatik karşılamanın sineye çekilmesi” gerektiğini belirtenlerin canhıraş savunduğu KDP’nin desteğiyle. Güney Kürdistan’da yapılan bağımsızlık referandumuna karşı AKP’nin takındığı tutumu, sınıra asker yığmasını, Güney Kürtlerini açlıkla ve dahası namluyla tehdit etmesini yok saydıkları gibi bütün Kürtlerin de unutmasını istediler. Ne de olsa diplomatik görüşmeler yapılıyordu ve neyin pazarlığının yapıldığı, neyin peşkeş çekildiğinin bir önemi yoktu. Bütün milliyetçilerin amentüsü haline gelen sloganı tekrarladılar: Mesele “kurulacak devletin ali çıkarlarıysa” gerisi teferruattı! İsrail’in vaktiyle Türkiye büyükelçisine yaptığı ve “alçak koltuk” krizi olarak hafızlara kazınan nezaketsizliğin bir benzerinin Türkiye tarafından Barzani’ye yapılmış olmasından hiçbir beis görmediler bu çok “milliyetçi” arkadaşlar. Oysa Türkiye’nin milliyetçileri İsrail’de yaşanan alçak koltuk krizi nedeniyle kıyameti koparmış, ortalığı birbirine katmıştı. Kürdün milliyetçileri ise “küçük düşürülmeyi” gerekçelendirip o küçük düşürülme görüşmesinde Kürt çocuklarının hayatlarının peşkeş çekilmesine alkış tutuyordu. Bunların tamamı sömürge psikolojisiyle, “efendisine” yaranma yaklaşımlarıyla açıklanabilir ancak. Ortada ahlak kalmayınca, ilke kalmayınca, halkın çıkarlarından ziyade kişisel, ailesel çıkarlar ön planda olunca her şey önemini yitiriyor. Zaten “devlet” dedikleri de yaptıkları her türlü ahlaksızlığın, ilkesizliğin örtüsü olmaktan başka işlev görmüyor onlar için. Tarihin cilvesine bakın ki, “Sınırlarımızda Kürt devleti kurulmasına asla izin vermeyiz” diyenler ile “Kürt devleti kuracağız ama bir kısım Kürtler buna engel oluyor” diyenler aynı anda, aynı amaçta ortaklaşarak yurtseverlere saldırıyor.
Erdoğan dün grup toplantısında bu saldırıya verdikleri destekten dolayı Irak Merkezi Hükümeti’ne ve KDP’ye özel olarak teşekkür ediyordu. Tarih de Kürt halkı da bu teşekkürü asla unutmayacak. Her tarafından dökülen, hangi gerekçe ile olursa olsun insanın ulusal onurunu yaralayan ‘düşük profilli’ diplomatik görüşmede ne görüşüldü, neyin pazarlığının yapıldığı, saldırının kendisi tartışmaya mahal vermeden ortaya koyuyor. “Devlet kuracağız o yüzden her türlü ilkesizlik mübah” diyenler, daha kurulmamış o devletin vatandaşlarının hayatını, yaşam hakkını “o devleti engellemeye” çalışanlara peşkeş çekmeye başladı. Paradoks bu kadar derin ve bu paradoks iki taraftan da yoksul halk çocuklarının hayatına mal oluyor. AKP bu saldırıdan bir başarı hikayesi elde ederek iktidarını mutlaklaştırmaya, KDP de AKP’ye biat ederek, onunla kader birliği yaparak, Kürt halkının onurunu, evlatlarının yaşamı karşılığında saltanatı sürdürmeyi ve bu saltanat önündeki Kürtlerden kurtulmaya çalışıyor.
Amaçlarına ulaşırlar mı, bu stratejileri başarılı olur mu? KDP yıllardır benzer ilkesizlikleri yapıyor, rakip gördüğü her Kürde karşı egemen devletlerle benzer ilişkileri defalarca geliştirdi, 92’de Türkiye’nin ortak operasyon gücü oldu. Ama bugün dünyadaki saygınlığı da Kürtler nezdindeki itibarı da hiç olmadığı kadar düşük. Kürtlerin bir kesimine karşı aslan kesildiği kadar Şengal’i, Kerkük’ü korumuş olsaydı KDP, itibarı daha da büyüyecekti. AKP de 20 yıldır bitirmeye yemin ediyor, 20 yıldır varlığını Kürtlerin siyasi ve toplumsal örgütlenmesini tasfiye etmeye vakfetti. Bunun için yapmadığı saldırı, geliştirmediği konsept ve ortaklık kurmadığı bölgesel ve küresel güç kalmadı. Ama günün sonunda en büyük tokadı yine Kürtlerden yedi. Bugün tarihin en düşük halk desteğine sahip, elindeki bütün büyük belediyelerini kaybetti ve artık iktidarı can çekişiyor. Bu ezberlerle, bu yöntemlerle AKP’nin de KDP’nin bu girdaptan kurtulma şansı yok. Kader birliği yapan AKP ve KDP’yi aynı hüsran bekliyor. Türkiye halkı da Kürt halkı da ‘devlet devlet’ diyerek malına, canına, varlığına kastedenlerden elbette kurtulacak.