Milyonların gözünü diktiği Amed Newrozu bir kez daha adına yaraşır bir kutlamaya sahne olup, verdiği fotoğraflar ve mesajlarla tarih yazdı. Kemal ve Deniz’in kucağında buluşanlar hem kazananları hem de kaybedenleri gösterdi
Ömer Çelik/MA/DİYARBAKIR
Amed Newrozu’nu takip edip, izlenim yazmakla görevlendirince akşamdan tüm hücrelerimi saran bir heyecanla sabahlıyorum. Bir gazeteci olarak 8 yıldır yaşadığım kentte bugüne dek bir kez sahne arkasından alanı görmeden konuşmacıların konuşmalarını yazmak, bir kez de giriş noktasına kadar gelmek dışında alana girmişliğim, milyonların arasına karışmışlığım olmadı çünkü. Günün aydınlanması ile birlikte Newroz alanına varmak üzere evden çıktığımda sırt çantamdan fazla bir ağırlık hissediyorum üstümde. Bu yıl 72 merkezi kapsayan ve “Dem dema serkeftine ye (Şimdi Kazanma zamanı)” şiarıyla kutlanan Newroz programının finali bu kentte, Amed’te.
Kürtlerin beyni, kalbi ve dili olmuş bir kentin Newroz’a yüklediği anlamı keşfedebilir, duyduğu heyecanın ritmini yakalayabilir, haykırışa dönüşmüş sözlerini kelimelere giydirebilir miyim soruları zihnimi kemiriyor yol boyunca…
Qamişlo Bulvarı üzerinden alana yaklaştığımda programın başlamasına daha saatler olmasına rağmen benim gibi sabahı zor etmişlerle karşılaşıp, birlikte yürüyoruz giriş kapısına doğru. Gözüm 70’lerini aşmış bir xaloya takılıyor. Üstündeki şalvarı, başına taktığı kefiyesi değil dikkatimi çeken, elindeki minder. Arkasından fotoğrafını çekip, giriş kapısına vardığımda, barikatları, polisleri, TOMA’ları ile devlet çıkıyor karşıma. E tabi sadece Kürtlerin değil, devletin de gözü kulağı ile varlığı da burada. Seyyar satıcıları, giriş kapısından uzaklaştırma çabasındalar. Bu seyyar satıcılar arasında şal û şepiklerini giyip, sarı kırmızı yeşil boncuklardan yaptıkları bileklikleri satmak için babaları ile evlerinden alana gelen Evîndar ve Vîndar kardeşler var. Kendilerini kademe kademe uzaklaştıran polise söyleniyorlar.
Polis ‘Akın akın geliyorlar’ diyor
Dakikalar geçiyor, giriş kapısında birikenlerin sayısı artıyor. Alana kestirmeden ulaşmak için tarlanın içinde gelenleri görünce şaşıran yanı başımdaki polislere kulak kabartıyorum; “Akın akın geliyorlar” diyor yanındaki arkadaşına işaret ederek.
Saat 11.00’e yaklaşınca kapılar açılıyor, ancak polisler alana bayrak ya da Öcalan posterleri girmesin diye o kadar ince arama yapıyor ki, kitle homurdanmaya başlıyor. O anlarda Öcalan sloganları atan gençlere, polisin müdahale tehditlerinde bulunması nedeniyle ortam zaman zaman geriliyor. Genç bir kadın, Amed şivesi ile “bunlar bela arii” diyerek gösteriyor tepkisini.
Gaz bombası ve tazyikli su
Çok geçmeden çoluğu çocuğu ile kutlamaya gelen halkın üzerine gaz bombası atıp, tazyikli su sıkmaya başlıyor polisler. İş buraya varınca gençler de TOMA aracına ve polise taşlarla karşılık veriyor. Birkaç kez tekrarlanan bu tablo sırasında tazyikli sudan nasibimi alıyorum bende. Gelenler polisin niyetinin alanda kitlesel bir görüntünün önüne geçmeye dönük olduğunun farkında ama. Bu nedenle tüm müdahalelere rağmen kitle ayrılmayıp, yeniden barikatlara yığılmaya devam ediyor inatla. Diğer giriş kapılarında da durum farksız. Saat öğleni geçmiş olmasına rağmen kitle hala alanın dışında. Fakat bu Newroz coşkusunun önüne geçemiyor. Alanın yanı başındaki tarlalarda Newroz ateşleri yakılıp, çevresinde halaylar çekiliyor. Gözümün önündeki fotoğrafla, Newroz kutlamasının bu yıl alanda değil, dışında geçeceğine inanmaya başlarken, alan girmek için kalabalıktan müsaade isteyerek en öne geçmeye çalışıyorum. Polis sırtımdaki çanta ile ilk barikatı aşmama engel olmaya çalışsa da sonunda onlar geri adım atıyor. İkinci barikata vardığımda ağaçların üzerine asılı çantalarla karşılaşınca daha çok şaşırıyorum. İkinci barikatı ancak saat 14.30’da aşıp, o ana kadar giremeyeceğim korkusuna kapıldığım alana giriyorum.
Bu engellemeler nedeniyle alanda çok fazla kimsenin olmamasını beklerken, karşılaştığım muazzam kalabalıkla ağzım açık kalıyor bir süre. Bu kadar insan burada, bu alanda, bir o kadarı da dışarıda. İçeriye girmeyi başaranları tutabilene aşk olsun. Meydanın dört bir yanında el ele tutuşup, halaylara başlanmış bile. Gözüm alanın ortasındaki odunların dizildiği direğe odaklanıyor. Newroz ateşi henüz yakılmadığına göre program bu saat olmuş henüz başlamamış demek ki.
Bir yanda Kemal diğer yanda Deniz
Alana kurulan sahnenin solunda kalan platforma elinde kemanı ile Kemal Kurkut’un, sağındaki platforma ise gülümseyen yüzü ile Deniz Poyraz’ın devasa posterleri asılı. Karşı karşıya gelen her ikisinin gözleri birbirine değiyor. Aralarında ise aynı inanç ve iradenin buluşturmuş olduğu insanlar. Kemal ve Deniz’in kucak açtığı milyonlar…
O milyonlar biraz sonra yüzlerini güneşe döner gibi yakılan Newroz ateşine dönüyor. Büyüyen ateşle insanların göz bebekleri de büyüyor, tüm yaşanmışlıklara rağmen yüzlerinde oturan tebessümle. Yaşamadıkları, görmedikleri hangi zulüm, hangi acı kaldı bu insanların sahi. Yine de buradalar, bir aradalar ve hem dosta hem de düşmana varlıklarını gösteriyorlar.
Kaybettiklerinin farkında değiller
Dehaklarının sonunu, halkların baharını yansıtan Amed Newrozu bir kez daha gösterdi ki, “Şimdi Kazanma Zamanı” şiarı yükseltilse de aslında Kürtler zaten kazanmış, sadece ötekiler kaybettiklerinin farkında değil.