Veli Saçılık
Gündemde Rusya-Ukrayna savaşı var. Bitmeyen gündemin bitmeyen tartışması da “NATO’cu musun, Rusyacı mı?” vb. ikilemler. Alternatif yaratamadığımız sürece, emperyalist dünya düzeninde taraf olmaya, devleti yöneten kanatlar arasında seçim yapmaya zorlayacaklar bizi. Kötünün birini seçmeyi reddettiğimizde darbecilikle, yobazlıkla suçlanacağız. Ama her şeye rağmen bize çizilen yollardan birini değil, kendi yolumuzda yürümeyi seçeceğiz.
Evrensel boyutta tutarlı, ilkeli siyaset için önce “yerelde” tutarlı olmak gerekiyor. Türkiye’de güncel siyaseti belirleyen temel konular var. Bu sorunların en başında Kürt sorunu geliyor. Kadın sorunu, Alevi sorunu bir siyasetin koordinatlarının belirlenmesinde etkili başlıklar. Emek mücadelesinin örgütlenmesi sosyalist siyasetlerin çok konuştuğu ama istikrarlı ilerleme kaydedemediği başat sorunlardan birisi. Emek, kadın, Kürt, Alevi ve diğer meselelerin her biri iç içe geçmiş durumda. Kürt sorununa sırtını dönmüş bir emek mücadelesi ya da kadın sorununa sırtını dönmüş bir Kürt mücadelesi mümkün değil. Sorunların iç içe geçmişliği karmaşık bir görüntü verse de çözümü kolaylaştıran ve tarafları ortak mücadeleye sevk eden olanaklar sunuyor.
Diğer yandan, ortak mücadele koşullarının ortadan kaldırılması için alttan alta egemenler tarafından propaganda yürütülüyor. Kürtlerin özgürlük mücadelesinden uzak duran sol çevrelere konforlu siyaset kulvarları açılıyor. Sistemin çizdiği sınırları aşmamak kaydıyla üst perdeden devrim-sosyalizm lügati parçalamak tehlike olarak algılanmıyor. Toplumsal meselelere sırtını dönmüş tecridi bir Alevilik kurumsallaşması teşvik ediliyor. Ücret artışı ufkundan öteye varmayan sendikal faaliyetler “ileriye gitmeme” koşuluyla korunup, kollanıyor. Kürt hareketinin “bölgeye” sıkıştırılarak tecrit edilmesi için özel propagandalar yürütülüyor. Kürtlerin eşitlik, özgürlük mücadelesini ilkesel olarak destekleyen, fiilen omuz veren sosyalist yapılar bitmek bilmeyen operasyonlara muhatap olurken, konforlarını bozmak istemeyen ve siyaseten asla devrimci yöntemleri kullanmaya niyeti olmayan bazı çevreler “antiemperyalizm, komünizm, sosyalizm” gibi sözcüklerin arkasına gizlenerek mevzilerini genişletiyor.
Mevzu ne olursa olsun her konuda “biz söylemiştik” diyerek haklı çıkmayı başaran gruplar ve insanlarla çevrili etrafımız. Sözleri kocaman, iddiaları devasa, kibirleri büyük ancak pratikleri “Karınca ile Ağustos Böceği” hikâyesindeki Ağustos Böceği kadar bile değil. Genel doğrulardan bahsetmek, ilkeler uydurmak, devletin çizdiği kırmızıçizgileri aşmamak için tumturaklı söz yığınlarının arkasına saklanmak onlar için bir yaşam biçimi. Yerdeki çöpü alıp çöp kutusuna atmamak için “biz asla eğilmeyiz” diyebilecek kadar “dik duruşa” sahipler.
Yukarda bahsettiğim türde hamaset siyaseti yapanlar sadece sol-sosyalist çevrelerde bulunmuyorlar. Kürt, Alevi, kadın mücadelesi vb. birçok alanda sinek vızıltısı gibi asap bozuyorlar. Küçük ve etkisiz olmaları onları tehlikesiz kılmıyor çünkü dikkat dağıtmak, ilgi çekmek, rahatsızlık vermek, kafa karışıklığı yaratmak için etkili yöntemleri var. Hele ki, devlet baskısının arttığı, örgütlü yapıların görece gerilediği dönemlerde daha da cüret kazanıyorlar. İdeolojik netlik ve siyasi pratiğin lafazanlığa yer bırakmayacak biçimde tabana yayıldığı koşullarda etkileri kayboluyor. Devrimci yapılara operasyonlar yapılırken “devrimci demokrasi tasfiye oluyor” diyerek sevinip, Kürt hareketinin güç kaybettiğini düşündüklerinde mirasa konma hevesiyle şevke geliyorlar. Taş atmaya cesareti olmayanın kayaya sarılması misali, en devrimci, en radikal, en komünist, en Kürt onlar. Amma velakin, “uzlaşmacı, liberal, emperyalizmle işbirliği” ile suçladıkları HDP’liler, Kürtler, sosyalistler, demokratlar hapishanelere dolduruluyor.
Egemenler kendilerine karşı “zararlı fikir ve cemiyetleri” anında fark ederler. Boyundan büyük laf edenleri değil, ilkeli ve değiştirme kararlılığı olanı hedefe koyarlar. İlkeli olmak, yanı başımızda ve uzaktaki savaşlara, sorunlara enternasyonalist zeminde bakmayı, savaş üretme çiftliği konumundaki Saray rejimlerine karşı ortaklaşmayı dayatıyor. Ortak mücadeleden kaçanların, Afrin halkı yerinden yurdundan edilirken ölü taklidi yapanların, Kürtlerle yan yana görünmekten korkanların, emekçilerin mücadelesine tepeden bakan “radikal” geçinenlerin bugüne kadar kimseye faydası olmadı ve bugünden sonra da olacak gibi görünmüyor.