AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen, İstanbul’da partisinin düzenlediği bir konferansta seçimle ilgili ısrarlı sorulara ‘Bana nasıl diye sormayın, kazanacağız’ cevabı verdi. Mustafa Şen ne demek istedi, böyle bir cevapla neyi kastetti, tartışma konusu. Fakat biraz geriye gidip Şen’in nereden geldiğine bakıldığında söylediklerini yorumlamak daha fazla mümkün. Mustafa Şen Cihannüma derneğinin başkanlığını yapıyor. Bu dernek milli görüş geleneğini referans alıyor. Dikkat çeken tarafı, Berat Albayrak’ın istifası sürecinde bu dernek öne çıkıyor ve partide oluşan boşluğun bu yapı tarafından doldurulduğu söyleniyor. Numan Kurtulmuş ile bu derneğin yakın ilişki içinde olduğu hatta birlikte oldukları ifade ediliyor.
Numan Kurtulmuş’un zaten AKP’deki yeri biliniyor. AKP’nin kuruluş sürecinde yer alan fakat daha sonra partiye mesafeli duran önemli isimlere rağmen, Kurtulmuş hala AKP’de önemli bir görev üstleniyor: Genel başkan vekilliği. Kurtulmuş’un partiden sorumlu olduğu çokça değerlendirme konusu. Hal böyle olunca, İstanbul’da konuşan Mustafa Şen’in ne demek istediği daha iyi anlaşılıyor. AKP’yi yürüten ekip, partinin durumunun iç açıcı olmadığını biliyor. Nasıl ki, sıradan yurttaşlar AKP’deki erimeyi görüyorsa, partinin yöneticileri de bu erimeyi görüyor ve çare arıyorlar. AKP yönetimi demokratik yollardan seçimleri kazanamayacağını çok iyi biliyor. Bunu bildikleri için de farklı yol ve yöntemlere başvurarak ayakta kalmayı deniyorlar.
Şüphesiz, bu arayışların meşru olmadığı, hukuki olmadığı açık. Fakat göz göre göre de gitmek istemiyorlar. Çünkü yargılanmaktan korkuyorlar. Bakalım! Son konuşmasında Erdoğan adeta bir itirafta bulundu ve şöyle söyledi: Bu süreçte kimi zaman geleceğimizi belirleyecek önemde kritik yol ayrımlarıyla karşı karşıya geldik.
Ve devamında bilinen tehdit dolu açıklamayı yaptı: 15 Temmuz’da sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse, siz de dökülün sizde aynı dersi alırsınız. Görece demokratik bir ülkede sokaklara çıkmak, meydanlardan sesini yükseltmek en sıradan eylemlerdir. Halkın iktidara karşı tepkisini dile getirmesi, itiraz etmesi vaka-i adiyeden sayılır. Fakat AKP-MHP iktidarında bu haklar dahi kullandırılmamakta, halkın demokratik itiraz hakkı yok sayılmaktadır. Üstelik bu durum hayatın doğal akışı olarak sunulmak istenmektedir.
Şüphesiz bununla da yetinilmemekte, muhaliflere dönük açık- gizli saldırılar hız kesmeden devam etmektedir. İşte, herkesin gözü önünde HDP Bahçelievler ilçe binasına bir kişi silahlı saldırıda bulunuyor, insanlar yaralanıyor fakat bu suçu işleyen kişi mahkemeden elini kolunu sallayarak çıkabiliyor. Hakeza, İBB’ye yönelik saldırılar gündemdeki yerini koruyor. Hayali gerekçelerle İBB üzerinden muhalefetin sindirilmek istendiği, susturulmaya çalışıldığı açık. Eğer İstanbul’da muhalefetin iradesini kırarlarsa, peyderpey bunu tüm ülkeye hâkim kılmak istedikleri anlaşılıyor. Bundandır ki, sürekli bir biçimde İstanbul üzerinden saldırı pozisyonundalar.
Hiç kuşkusuz, bunlar son günlerde öne çıkan birkaç örnek. Ülkenin hemen her yerinde böylesi bir baskı ve zor rejiminin inşa edilmek istendiği, bunun için mesela cezaevlerinin önemli bir alan olarak seçildiği aşikâr. Cezaevlerinde organize bir saldırı temelinde dışarıya cenazeler çıkarılıyor, bu biçimde toplumun mücadele azmi baltalanmak isteniyor. Örnekler çoğaltılabilir.
Şunu söylemek mümkün: AKP-MHP iktidarı çelişki ve çatışmaları besleyen bir politikayı hızlıca geliştiriyor. İktidar karşıtlık siyasetine ağırlık vererek toplumu kutuplaştırma, ayrıştırarak kontrol etme politikası izliyor. Zaten Erdoğan’ı yıllarca iktidarda tutan politika esasen bu minvaldeydi. Dikkat edelim, Erdoğan hep ‘Biz ve onlar’ siyaseti yapmıştır. Bugün de benzer bir yola girmek istemekte, yatırımı buraya yapmaktadır. Fakat eldeki imkanlar düne göre oldukça kısıtlıdır. Toplumun ezici çoğunluğu muhalefet ile beraberdir, muhalefete kulak vermektedir. Haliyle, iktidarın yapmaya çalıştıkları bir türlü istenen sonucu vermiyor. Tabi ki, hal böyle diye, iktidar geri adım atmıyor. Daha organize olmaya çalışıyor, daha kirli yollara başvurarak ayakta kalmanın arayışına giriyor.
Açık ki, seçimlere kadar olan zamanı, iktidarda kalmanın gayrı meşru zeminini hazırlamak için kullanma eğilimindeler. Bu zaman diliminde -amaca ulaştıran her yol meşrudur- deyip her türlü kirli plan ve projenin içerisine gireceklerinden kuşku yoktur.
İşte, AKP’li Mustafa Şen’in sormayın dediği şey de, temelde bu arka plan oluyor. Dikkat edilirse, muhalefetin ısrarlı seçim çağrısına, iktidar her seferinde ‘seçimler zamanında’ cevabı veriyor. Belli ki, ‘o zamana kadar ancak organize olur, sandıklardan kazanan olarak çıkarız’ düşüncesindeler. Kuşkusuz, bu hesap iktidardakilerin ama bize asıl muhalefetin yapacağı hesap gerekiyor. Ki, muhalefet, en çok korktukları yerden, sokaktan işe koyularak hayati bir adım atabilir.