Sait Çetinoğlu
Türkiye Cumhuriyeti tarafından, başta Ermeniler olmak üzere, Aleviler, Nasturiler, Nusayriler, Kildaniler, Araplar, Süryaniler, Kürtler, Çerkesler, Yahudiler, Elenler, Romanlar, eşcinseller, din karşıtları, solcular … gibi unsurlar sadece mağdur edilmekle kalmadılar, sistemli ayrımcılıkla sürekli tehdit altında kaldılar. Toplumsal tabakalar ve kimliklerle ilgili devletin endişeleri sır değil, bunları en basitinden fişlemekten tutun da Hrant Dink, Tahir Elçi… gibi öne çıkanların katledilmesinden soykırıma uzanan geniş yelpazede bir baskı kombinasyonu oluşturulmuştur.
Bu unsurlardan Kürtlerin içeride köyden kente, dışarıdan sınır ötesine ve Avrupa’da son derece gelişmiş araçlarla izlendiğini biliyoruz. Buradaki Kürtlerin nefes alışlarından endişe edildiğini, en doğal ve temel haklarının kullanılmasından dahi derin endişe duyulduğu kimse tarafından sır değildir.
Bu hakların kullanılmasının önlenmesi için kişilere ve ülkelere kombine baskılar uygulanmaktan hiç vazgeçilmemektedir. Hükümetler değişir ancak, hükümetlerin içinde Kürt üyeler de bulunsa bu konudaki baskı, sindirme ve yok etme politikası ne yazık ki değişmemektedir. Yakın zamanda da değişeceğini ummak da bir hayalin ötesine geçmez.
Bu politikanın sürekli olduğunu, özellikle Şeyh Said Harekatı’ndan sonra sistemli bir hale getirilmesine ilişkin resmi belgeler zaman zaman ortaya çıkmakta ve izlemenin ne boyutta olduğunu gördükçe şaşırmaktan kendimizi alamıyoruz. Daha ne açıklanmayan belgeler vardır ki, bunlara ulaşmaktan uzağız. Yakın zamanda da ulaşabileceğimize dair emareler de bulunmamaktadır.
Zaman zaman gizliliği kaldırılan belgelerde biraz daha gerçekliğe yakınlaştığımızı söylemekten de uzağız. Tahmin etmeye çalışsak da adeta bir buzdağı olan bu baskı kombinasyonunu bilmek olası değil.
15.03.2021 gün ve 32363030 sayılı karar ile gizliliği kaldırılan 19.01.1935 tarihli ve Şükrü Kaya imzalı bir belgede Sovyet Ermenistanı’ndaki Kürtlerin de izlenmekte olmasının yanında, en doğal ve temel hakları ile ilgili bir çalışmaya dahi şiddetle karşı çıkıldığını anlıyoruz:
“Ermenistandaki Kürtlük cereyanı mevzuu üzerinde [Maksim Maksimoviç] (*)Litvinof’la vaki olan Mükalemenize ve bilahare mümaileyhin [adı geçenin] bu mesele hakkında tahkikat ve tetkikat neticesinde Zatı Devletinize yaptığı beyanata ittila hasıl olunmuştur [haberdar olunmuştur].”
Dışişleri Komiseri ile görüşülmekle yetinilmemiş, Ankara’daki Sovyet Maslahatgüzarı ile de görüşülüp hizaya çekilmeye çalışılmış, ancak Maslahatgüzarın diplomatik dil çerçevesindeki cevabından pek dikkate alınmadığını anlıyoruz. Hatta belgede kullanılan dilden ünlü dahiliye vekili Şükrü Kaya’nın refüze edildiğini de söylemek mümkün. Maslahatgüzar, Vekile Sovyet rejiminin ilkelerini hatırlatmıştır:
“1. Aynı mesele hakkında Ankara’daki Sovyet maslahatgüzarı ile görüştüm. Mümaileyh hadiseyi inkar etmedikten başka bu cereyanın, Sovyet rejiminin ekalliyetler [azınlıklar] hakkında takip ettiği siyasetin bir neticesi olduğunu ve filhakika [gerçekte] Soyet İttihadı [Birliği] dahilinde mevcut ekalliyetler olduğu gibi Kafkasyada sayısını bilmediği Kürtlere de milli varlıklarını muhafaza etmek hakkını tanımak lazım geleceğini söyledi. Kafkasyadaki Kürtlerin Sovyet camiası içinde bir ekalliyet bile teşkil edip etmedikleri muhtacı teemmül [etraflıca düşünmeye muhtaç] olmakla beraber bunları Lisan ve alfabelerini kurmak ve benliklerini tanıtmağa müsaade etmek gibi nazariyeler takip etmekle meselede çok yakından alakadar olan memleketimizi ve aynı zamanda İran ve Irak gibi diğer komşu Devletleri kuşkulandıracak bir harekete girişmiş olacakları ve bunun hem dostluğumuzu, hem de aramızdaki muahedeye muhalif olduğunu söyledim, ve Kürtlerin temsili bizim için pek esaslı ve hayatî bir mesele olduğunu sarih bir lisanla anlatarak Hükümetinin bu noktalara nazarı dikkatini celbetmesinde ısrar ettim. Hadiseye ehemmiyet verir gibi görünmemekle beraber soğuk bir tavırla bu talebimizi ifa edeceğini söylemekle iktifa etti.
2,- M. Litvinof’un İtalya Sefirinin resmi kabulünde Zatı Devletinize vaki olan beyanatı yukarda tafsil edilen noktai nazarımızı değiştirecek bir unsuru ihtiva etmemektedir. Kongrenin Kürt istiklali meselesine temas edip etmediği hakkında Leninakan [Gymri-Gümrü] Konsolosumuzdan istizahta bulunmanız [açıklama istemeniz], işin tavzihi [aydınlatılması] noktasından, şüphesiz pek musib [isabetli] olmuştur. Ancak, istiklâl mevzuubahs olmasa bile Kafkasyadaki Kürtlere lisan ve hars sahasında muhtar bir varlık tanınması, milli Hudutlarımız dahilinde bulunan Kürtler üzerinde tevlit edeceği akisler [doğuracağı yankılar] itibarile temamen aleyhimizdedir. Bu cereyanın Sovyet İttihadına dahil Ermenistan Cümhuriyeti erkânı tarafından teşvik ve himayesi değil, İttihat zimamdarlarınca [Birlik yöneticilerince] tecviz edilmesini [izin verilmesi] bile dostluğumuzla kabili telif [bağdaşır] görmüyoruz. Binaen aleyh milkî temamiyetimiz [ülke bütünlüğümüz] aleyhine müteveccih [yönelik] bir mahiyet alan bu faaliyetin tevkifini Dost Sovyet Hükümetinden, yine bu dostluğa istinaden, musırrane [ısrarla] talep etmekte kendimizde büyük bir hak görmekteyiz.
Oradaki teşebbüslerinize bu esasat dairesinde devam buyrularak alınacak neticenin bildirilmesini yüksek himmetlerinizden dilerim.
3.- Son zamanlarda hudut üzerindeki ermeni kıtalarının kürt taburlarıle takviye edildiği ve hududa dört küçük tank getirildiği istihbar edilmiştir. Bu haberin sıhhati mümkünse oraca tahkik buyurularak neticenin işarını rica ederim.
Şükrü Kaya”
Hariciye Vekaletinin talimatı 1935 tarihlidir. Bu tarih Kürtlerin askeri olarak yenildiği döneme denk gelmesine karşın, yabancı bir ülkedeki küçücük bir azınlığa verilecek dil ve kültür haklarının ne kadar endişe verdiğini görmek ilginçtir.
Küçücük bir kültürel hakkın ülke bütünlüğüne tehdit olarak algılanmasının, günümüze uzanan bir paranoya olduğunun altını çizmek gerekir. Üstelik, Kürtlerin yaşadığı diğer ülkeler için de bir tehlike olduğunu işaret etmektedir.
Son olarak, yabancı bir ülkenin kültür politikası, birçok yönden ablukaya alınmakta, Dışişleri komiserinden Maslahatgüzar’a kadar yöneticilere hadlerini aşacak derecede uyarılarda bulunulmasının ötesinde, Yunanlara ve Ermenilere karşı iç savaşı silah, para ve kurmay desteği sayesinde kazandığı komşu ülkenin iç işlerine karışacak kadar bir gözü dömüşlük ile karşı karşıyayız. Bu gözü dönmüşlüğü mantık çerçevesinde anlamak zordur.
* Maksim Maksimoviç Litvinov, SSCB dış işleri halk komiseri
*Araştırmacı-yazar