Kuruluşunu polis ablukasında ilan eden Birleşik Mücadele Güçleri bileşenleri ile konuştuk
Yadigar Aygün
Birleşik Mücadele Güçleri, geçtiğimiz hafta saldırı ve ablukaya rağmen deklarasyonunu ilan etti. Birleşik Mücadele Güçleri, yaşanan baskı ve devlet şiddeti politikaları, Kürt halkına dönük baskı, giderek derinleşen ekonomik kriz ve yoksulluğa karşı devrimci kurumların bir araya gelmesiyle oluştu. Birleşik Mücadele Güçleri; Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Alınteri, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Devrimci Parti, Mücadele Birliği Platformu, Sosyalist Meclisler Federasyonu ve Partizan’dan oluşuyor. Siyasi partiler, Birleşik Mücadele Güçleri’nin amacını ve kuruluş gerekçelerini gazetemize anlattı.
Her yere kayyum
Türkiye’de siyasal, sosyal ve ekonomik krizde ciddi bir derinleşme görüldüğünü söyleyen HDP Milletvekili Musa Piroğlu, bu krizlerin yarattığı işsizlik, açlık, sefalet ve işçi sınıfının kazanılmış haklarına karşı saldırıların zirveye çıktığının altını çiziyor. Bu baskı politikalarına kayyum politikasının da eşlik ettiğini vurgulayan Piroğlu’na göre toplumun her kesimi bu baskıdan payını alıyor. Piroğlu, “Örgütsüzleştirme siyaseti, işten çıkarmalar, kölece çalışma koşullarının oluşmasına yol açmış durumda. Halkın var olan yaşamını sürdürme koşulları giderek ortadan kalktı. Öte yandan ağır bir sosyal krizin içerisinden geçiliyor. Kadınlara yönelik saldırıların, erkek şiddetinin sınırları çoktan artmış durumda. Çocuklar tecavüz saldırısı altında ve erkek şiddetine maruz bırakılıyor. Buna ek olarak kayırmacılık, adaletsizlik insanların giderek umudunu kestiği bir sürecin içerisinden geçiyoruz. Ciddi bir siyasal krizin içerisindeyiz. Türkiye’de iktidar kendini kalıcı hale getirebilmek için sokağı zor yoluyla teslim almaya çalışıyor. Belediyelere kayyum atamasıyla başlayan süreç eşbaşkanlarımızın tutuklanmasıyla devam etti. Üniversitelere kayyum atandı. Hatta önümüzdeki dönemde sivil toplum kuruluşlarına ve derneklere, sendikalara kayyum atanması gibi bir sürece evriliyor. İktidar mekanizmalarını ve toplumsal hegemonyasını yitirirken toplum üzerinde yoğun devlet şiddetiyle iktidarını korumaya çalışıyor. Bunun yansımaları ise sokaklarda azgın bir polis terörüyle yüzleştik. Öğrenciler, sokak ortasında ciddi bir şekilde darp edildi. Öğrencilerin kafalarında telsizler kırıldı. Öğrencilerin kolları, bacakları kırılmaya çalışıldı. Emniyette gözaltı süreçlerinde çıplak arama terörü devreye girdi” diyor.
Ortak zemin hazırlandı
Piroğlu’na göre, toplum bir bütün olarak iktidarın topyekûn saldırısıyla yüzleşirken öte yandan da ciddi bir direniş içinde. Piroğlu, tarif ettiği bu tablo üzerinden Birleşik Mücadele Güçleri’nin kurulma sebebini şu sözlerle açıklıyor: “Bu saldırılar toplumu yıldırmak yerine öfke ekmekten başka bir işe yaramıyor. Boğaziçi direnişi aslında bunun çıplak göstergesi. Toplumun değişik yerlerine dalga dalga yayıldı. Toplum tarafından haklı bir direniş olarak görüldü. Bizlerin var olan bu saldırıları durdurma görevimiz var. Ortaya çıkmış bu toplumsal muhalefete ses yaratma görevimiz var. Bunların nasıl şekilleneceğini tartışıyoruz. HDP bunun bir boyutunu dolduruyor ve ciddi bir iş görüyor. HDP milletvekilleri saldırıların olduğu her yerde, halkın önünde polis zorunun karşısına çıktı. Bu bedeli ödedi ve ödemeye devam ediyor. Birleşik Mücadele Güçleri’nin kurulma sebepleri bir yandan bu dağınık toplumsal ekonomik, sosyal sorunları sadece siyasi parti olarak değil bir hareket alanı olarak örgütlemek, HDP ile paralel bir zemin yaratmak amacıyla bir mücadele zeminini tartışmaya başladık. Esas olarak Türkiye’deki işçi sınıfının, yoksulların görünür hale getirilmesi, buralara bir birleşik adres yaratmayı amaçladık.”
Yan yana mücadele
Piroğlu, Birleşik Mücadele Güçleri’nin kurulma amacının Türkiye’de gelişen demokrasi mücadelesiyle Kürt halkının özgürlük mücadelesini yan yana getirmek ve Türkiye’de dağınık olan toplumsal muhalefetin taleplerine önderlik etmek olduğuna işaret ediyor. Piroğlu, “Sol hareketi bir araya getirerek burada bir adres yaratmak istiyoruz. Türkiye sosyalist hareketinin tabanıyla ve muhalefetle yeniden buluşmasını sağlamak gerekiyor, çünkü çok kopuğuz. Nasıl olursa olsun her hak arayışı iktidarın çıplak zoruyla karşılaşıyor. Bu mücadeleler belirli bir alanda örtüşmeden bu zoru aşmak ve önümüzü görme şansına sahip değiliz. Emek ve demokrasi güçleri başarıya ulaşacaksa Türkiye’deki demokrasi mücadelesiyle Kürt halkının mücadelesini yan yana getirmek gerekiyor” diye formüle ediyor.
Birleşerek yürümek
Kürt halkının uzun yıllardır saldırı ve baskı politikasıyla, devlet şiddetiyle karşı karşıya olduğunu hatırlatan Piroğlu’na göre kritik nokta direnişleri kitleselleştirmek. Piroğlu “Birleşerek yürümek lazım. Kadıköy’de Boğaziçi eylemleri sırasında da ifade ettim; iktidar azgın bir saldırı içinde, bu saldırıdan herkes nasipleniyor. Sadece Boğaziçi öğrencilerini değil, uzun yıllardır bu saldırılar Kürt coğrafyasında devam ediyor. Diyarbakır’da, Mardin’de, Hakkari’de bu saldırılar devam ederken öte yandan Ermenek işçisi sokağa çıktığında, Soma işçisi sokağa çıktığında, Bursa’da toprağını savunmak isteyenler sokağa çıktığında, kadınlar kendilerini öldüren erkek şiddetine karşı sokağa çıktığında devletin şiddetiyle karşılaşıyor. AKP, zora dayalı bir iktidar yürütmeye çalışıyor. Bunun geri püskürtülmesinin nasıl olacağı ile ilgili arayış söz konusuydu. İktidarın bu zora dayalı politikasına karşı eylemler gösterdi ki sokağı halkın kitlesel sahiplenmesiyle geri püskürtülebilir. Boğaziçi öğrencilerinin direnişi işçi direnişi ile birleşebilirse, işçilerin direnişi Diyarbakır annesinin çığlığı ile birleşebilirse biz bu iktidarı devirebiliriz ve bu iktidarın karşısına demokratik yönelimin imkânlarını açabiliriz” vurgusu ile sözlerini noktalıyor.
‘Devrimci özne yaratmalıyız’
Birleşik Mücadele Güçleri’nden M. Pircan Yaratan da toplumsal, ekonomik ve siyasal krizin giderek derinleştiği noktasına vurgu yapıyor. Bu yaşanan sürecin devrimci güçlere ortak mücadele zemininde buluşma görevi yüklediği tespitini yapan Yaratan, diğer devrimci güçlere de Birleşik Mücadele Güçleri’nin yanında yer alma çağrısında bulunuyor. Yaratan, “Ülke içerisinde krizler yumağı söz konusu. Bunun birçok boyutu var. Siyasal, ekonomik ve toplumsal bir krizin içerisindeyiz. Bu krizler denkleminin kalıcı bir şekilde bertaraf edilmesi devrimci güçlerin birliğinden geçiyor. Sosyalistlerin, toplumsal tüm kesimlerdeki değişim çağrısına kayıtsız kalmaması ve değişimin öznesi bir aracı yaratması gerekiyordu. Birleşik Mücadele Güçleri bu ihtiyaca binaen kuruldu. Solun parçalı halini bir nebze de olsa değiştirecek, birbirinden ayrı mücadele odaklarını yan yana getirebilecek, ortak bir devrimci aklı yaratabilecek bir organizasyon olmayı hedefliyoruz. Bu ihtiyaçlardan kuruldu. AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakını ve bu ittifakın yarattığı tahribatları sistem içi bir reçete ile çözüme kavuşturamayacağımızı iddia ediyoruz. Bu zemin bir devrim odağıdır, devrime odaklanmıştır. AKP ile sınırlı olan bir devrim değil. Faşist ittifakın yıkılmasını öncelikli hedef olarak koymak gerekiyor ama tek buraya sıkışan bir anlayışımız yok. Dünyanın ve Türkiye’nin devrime ihtiyacı var. Bunun araçsal ve stratejik aklının yaratılması gerekiyor, Birleşik Mücadele Güçleri bunu karşılamayı hedefliyor. Bir direniş kültürü yeniden bu ülkenin her yanında serpiliyor, filiz veriyor. Bunun bir ortak yapıya, ortak bir zemine ihtiyacı var. Tüm direnenleri ve siyasal özneleri Birleşik Mücadele Güçleri’nin yanında görmek istiyoruz, çünkü biz her direniş odağının yanında olacağız” dedi.
‘Dağınıklık iktidarı besliyor’
Bir süre önce gözaltına alınıp ev hapsi ile bırakılan ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, iktidarın asıl amacının batıda ve Kürt illerinde örgütlü toplumsal kesimleri merkezi bir politikayla tasfiye etme olduğunu vurguluyor. Bu yok etme ve tasfiye politikasına karşı birleşik bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu söyleyen Gümüştaş, “Hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da süren özgürlük mücadelesi, halkların eşit, adil, onurlu yaşam mücadelesi çok uzun bir zamandır belirli bir program etrafında çizgi birliği oluşturmuştu. Rejim; Türkiye ve Kuzey Kürdistan sahasında baştan aşağı örgütlü yapıları çözme, çökertme, tasfiye etme ve yok etme politikası ile hareket ediyor. Aynı zamanda Türkiye emekçilerinin ve işçi sınıfının, ezilenlerinin demokratik hak taleplerini ve mücadelelerini de bastırmak ve bu mücadelelerle buluşmak için seferber olmuş politik özneleri yok etmek ve ortadan kaldırmak istiyor. Dün bunu faşist baskı ve zor yoluyla yapıyorlardı. Belirli bir zamandan sonra başkanlık sistemiyle tamamen bir mezarlık sessizliği yaratmak istediler ülkede. Şu anda bu sistem de buna yetmiyor; dolayısıyla kayyumlarıyla, KHK’leriyle, değişik yöntemlerle, polis zoruna dayalı politikalarıyla bu sistemi inşa etmeye çalışıyorlar. Bunun karşısında birleşik mücadeleye ihtiyaç var” diyor.
Parçalılığı aşma hedefi
Solun dağınık ve parçalı olmasının AKP’nin ömrünü uzattığını söyleyen Gümüştaş, kurumların bu parçalı ve dağınıklığa karşı bir araya geldiklerini belirtiyor. Gümüştaş, bu bir araya gelişi şöyle açıklıyor: “Antifaşist mücadele konusunda tartışmalarımızı daha da geliştirdik. Diğer siyasi parti ve örgütlerle görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerle şu an için belirli bir çalışmayı somutlaştıranlarla yan yana gelmiş olduk. Birleşik Mücadele Güçleri en başta bunu hedefliyor. Aynı zamanda siyasi parti ve örgütler dışında toplumdaki diğer direniş odaklarıyla yan yana gelerek bir mücadele gücü ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Direnen işçilerle, ekoloji mücadelesiyle, kadın hareketiyle, gençlik hareketiyle daha güçlü somut politik bağlar geliştirmek istiyoruz. Mücadelelerin parçalılığından beslenen bir iktidar yapısı ile karşı karşıyayız. Bu parçalılık onların biraz ömrünü uzatıyor fakat insanlar da bu parçalılığın aşılacağını görüyorlar. İnsanlar her eylemde Gezi ya da Kobanê ruhunu aramaktan vazgeçmiyorlar. Bizim yapmamız gereken bu mücadeleyi, bu ruhu gerçek kılmak. Şu an Boğaziçi etrafındaki dayanışma da biraz bu imkânı barındırıyor. Bu dayanışma ilerleyen günlerde artacaktır.”