Peker’in ifşaatları sonrası gündeme gelen Susurluk Skandalı’nın aktörleri, çocuk istismarına da karışmış. İstismarın kapatılması pazarlığı da Kürtler üzerinden yapıldı
Gülcan Dereli
Devlet destekli organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in ifşaatları, “derin devlet” denilen yapının kamuoyuna yansıyan yüzü olan Susurluk Skandalı’nı tekrar gündeme getirdi. Susurluk Skandalı’nın aktörü olan Mehmet Ağar’a dair de önemli iddialar gündeme getirildi. Kontrgerilla örgütlenmesi olarak Kürtlere ve sol güçlere karşı suç işleyen Susurluk Skandalı’nın aktörleri hep cinayet, uyuşturucu, haraç gibi suçlarla gündeme geldi ama çocuk istismarı çok gündem olmadı. Bu skandalın bir diğer boyutu ise kontrgerillanın yerel yüzü olan Susurluk Skandalı’nın uluslararası boyutu. İşte bu halkanın önemli isimlerinden biri Hollandalı savcı Joris Demmink. Avrupa Birliği’nin 1996’da önemli yetkililerinden olan Demmink-Mehmet Ağar-diğer devlet yetkilileri arasındaki karanlık ilişkiler çocuk istismarına kadar uzanıyor. Bu istismarın üzerinin örtülmesi ise yine Kürtler üzerinde süren kirli pazarlıkla sağlanıyor. Bu hikaye, üç küçük çocuğun hayatının nasıl karartıldığı ve bunun bir halka karşı yürütülen kirli savaşta nasıl kullanıldığının hikayesidir.
Uluslararası Susurluk
Olay, 1996 yılında gerçekleşir. Yargıya da taşınan istismar skandalının aktörleri, Hollandalı savcı Joris Demmink, Mehmet Ağar (Eski Emniyet Genel Müdürü), Mehmet Emin Aslan (Eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı), Ferruh Tankuş (Eski Narkotik Şube Müdürü), Hüdai Sayın’dır (Eski İstanbul Emniyet Amiri). Demmink, 1996 yılının Temmuz ayında ve 1998 yılının Mart ayında Avrupa Birliği’nin yetkilisi olarak “istihbari” toplantılar için iki kez Türkiye’ye gelir. Demmink, Hollanda’nın “derin devleti”nde önemli bir isimdir. Hollanda Adalet Bakanlığı Genel Sekreteri olan Joris Demmink, Avrupa Birliği Adalet ve İçişleri Konseyi’nin K4 Komitesi üyesidir ve bu görevini 2002 yılına kadar sürdürmüştür. Hollanda’da çocuk istismarı nedeniyle tartışılan bir isimdir. 1996 ve 1998 yılında Türkiye’ye gelen Demmink, İstanbul ve bugünlerde tartışılan Mehmet Ağar’ın çöktüğü belirtilen Paramount Otel’in bulunduğu Bodrum’da emniyetin bulup getirdiği üç çocuğa tecavüz eder.
Faillerin isimleri
İddialara göre çocuk istismarı olayı şöyle yaşanır: O dönem Emniyet Genel Müdürü olarak görev yapan Mehmet Ağar, Mehmet Emin Aslan (Eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı), Ferruh Tankuş (Eski Narkotik Şube Müdürü), Hüdai Sayın (Eski İstanbul Emniyet Amiri), emirlerinde bulunan polis memurlarına talimat vererek 11 ve 12 yaşında 3 erkek çocuğu, Joris Demmink’ın istismar etmesi için organize eder. Görevlendirilen polisler, Sulukule’de buldukları çocukları, Demmink’in bulunduğu İstanbul Topkapı’da bulunan Akgün Oteli’ne getirirler. Demmink, burada çocukları istismar eder, daha sonra çocukları kendisiyle beraber Bodrum’a götürür ve orada da istismar eder.
Tanıklar anlatıyor
Çocuklara tecavüzün tanıkları da vardır. Olaya dair suç ihbarında bulunan Mehmet Yasin Aslan, şöyle anlatmaktadır: “Hollandalı savcı Joris Demmink 1996 yılında Temmuz ayında bir takım istihbarat toplantıları nedeniyle Türkiye’ye gelmiştir. Joris Demmink kendi ülkesinde de tartışmalara konu olduğu üzere, bir ‘çocuk istismarcısıdır.’ Türkiye’de kaldığı süre içinde, İstanbul’da ve Bodrum’da olmak üzere 3 küçük erkek çocuğuna tecavüz etmiştir. Olaya ilişkin, tanıklar ve CD bulunmaktadır. Özellikle Mehmet Korkmaz isimli, şu anda emekli olup Joris Demmink’in koruma ekibinde olan polisin ifadeleri son derece önemlidir. O dönem Emniyet Genel Müdürü olarak görev yapan Mehmet Ağar ve polis amirleri olan Mehmet Emin Aslan, Ferruh Tankuş ve Hüdai Sayın emirlerinde bulunan polis memurlarına talimat vererek 11 ve 12 yaşında 3 erkek bulmuşlar ve Joris Demmink’ın bu çocukları istismar etmesinde, organize suç işlemişlerdir.” Tanıklıklar bununla sınırlı değildir. Bu olayla ilgili olarak, Mehmet Yasin Aslan’ın elinde bulunan CD’ler, tanık ifadelerini içeren beyanlar Aslan tarafından savcılığa sunulmuştur. Daha önce yapılan savcılık soruşturmalarında, ihbar eden olarak görülen Aslan, bir dönem istihbarat görevlisi olarak çalışmış, bir dönem Kanal D televizyonunda program yapmış ve Demmink’i bizzat görmüş kişidir. Ağar ekibi tarafından görevlendirilen Demmink’in koruma ekibinde olan polis Mehmet Korkmaz da olayı doğrulayan ifadeler verir.
Gazeteci açığa çıkarır
Olayın netleşmesinde Yalova Çizgi gazetesinde çalışan gazeteci Burhan Kazmalı’nın da önemli bir rolü vardır. Gazeteci Kazmalı, söz konusu suçun işlendiği sırada İstanbul Emniyet Müdürü olan Necdet Menzir ile bir röportaj yapar. Menzir, söz konusu söyleşide baybas edildiğini, “O tarihte Hüseyin Baybaşin olayı ile ilgilenenlerin, Ferruh Tankuş, Hüdai Sayın ve Mehmet Emin Aslan olduklarını ve Mehmet Ağar’ın talimatları dahilinde çalıştıklarını” söyler. Kazmalı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Koruma ve Güvenlik Şube’den emekli olan polis memuru Mehmet Korkmaz ile de röportaj yapar. Mehmet Korkmaz da söz konusu röportajda, Demmink’ın erkek çocuklara zaafı olduğunu ve sokakta yaşayan M.Y. isimli çocuğun Vatan Caddesi’ndeki Akgün Otel’e getirildiğini ve hatta daha sonra Demmink’ın bu çocukla birlikte Bodrum’a gittiğini anlatır. Kazmalı, küçük M.Y. ile de röportaj yapar ve M.Y. olayı doğrular. Bu olayların ortaya çıkmasında kritik rol oynayan Kazmalı, yıllarca tehdit edilir. Kazmalı, bu yıl koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirir.
Dili jiletle kesildi
Tanıklıklar bununla da sınırlı değildir. Bizzat istismara uğrayan M.Y. de olayı bu kez bir avukata teyit eder. Hollanda’da tutuklanan Hüseyin Baybaşin’in avukatlığını yapan Berzan Ekinci, bu çocukları kendi ofisinde bizzat dinler. Çocuklardan M.Y., avukat Ekinci’ye olayı anlatırken sinir krizi geçirir ve Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Emin Aslan tarafından, gönderilen kişiler aracılığı ile tehdit edildiğini ve dilinin jilet ile kesildiğini anlatır.
Ne karşılığında kapatıldı?
Olay yalnızca çocuk istismarı ile sınırlı değil. Kirli savaş ve kontrgerilla faaliyeti yürüten güçler arasında birbirine şantaj da söz konusudur. İddialara göre Demmink, çocukları istismar ederken kasete çekilir. Ve Ağar ekibi tarafından istediklerini yapması için şantaja maruz kalır. Demmink’in sistematik olarak işlediği çocuk istismarı ve zaafı o dönem derin devletin etkili isimlerinden olan Ağar ekibi tarafından bilinir. Bu çocuk istismarının yer aldığı kaset şantaj olarak kullanılarak Ağar’ın bir dönem ortağı olan ve Hollanda’da uyuşturucu kaçakçılığından tutuklu bulunan Hüseyin Baybaşin’in Hollanda’da tutulması istenir. Talep bununla sınırlı değildir. Esas kirli pazarlık Kürtler üzerinden sürdürülür. Avrupa Birliği Adalet ve İçişleri Konseyi’nin K4 Komitesi yetkililerinden olan Demmink ile İstanbul ve Ankara’da Türk hükümet yetkilileriyle, polis, jandarma ve diğer güvenlik kurumlarıyla yapılan toplantılarda, “Kürtlerin Avrupa’ya göç etmelerini durdurma” konusu tartışılır ve kararlar alınır.
Ağar’la ortak uyuşturucu ticareti yaptıklarını söyleyen Hollanda’da tutuklu bulunan Baybaşin ise olaya dair şunları söyler: “Uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla yargılandığım davada Demmink’in tecavüz olayını tehdit olarak kullandılar. Türk polisinin getirdiği çocuklarla beraber olan Demmink, otel odasında video kaydına alındı. Bu video dönemin devlet görevlileri tarafından şantaj malzemesi olarak kullanıldı. Demmink, yargı üzerindeki nüfuzunu kullanıp beni müebbetle tutuklattı. Dosyamdaki birçok kanıt ise Türkiye’den gönderildi ve burada dava dosyasına konuldu.”
Yargı süreci ne oldu?
Olay yargıya taşınır. Başvurunun sahibi Avukat Eren Keskin’dir. Belgeler, kasetler, tanık ifadeleri ve birçok bilgi başvuruda yer alır. Olayla ilgili olarak Diyarbakır, İstanbul Fatih ve İstanbul Çağlayan Adliyelerinde dosyalar bulunmakta. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2008/20522 soruşturma numaralı dosyası da bulunuyor. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca yapılmış olan ve 2013/17915 soruşturma nolu dosyada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi. Gerekçe ise zaman aşımı. İstismarın odağındaki Demmink’in “1987’den beri Türkiye’ye gitmedim” ifadesi, bizzat savcılık tarafından yalanlanır. Savcılık, “Evrak içerisinde mevcut giriş çıkış kayıtlarından şüpheli Joris Demmink’in Türkiye’ye 20/07/1996 tarihinde giriş yaptığı, yine müşteki ve tanık anlatımlarına göre iddia tarihinin temmuz 1996 olduğu”nu belirtse de “10 senelik zamanaşımına tabi olduğu eylemlerle ilgili şikâyet süresinin Temmuz 2006 tarihinde dolmuş olduğu anlaşılmıştır” der. Konuyla ilgili yapılan suç duyurusunun ardından Eren Keskin, Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne başvurdu. Ancak kendisine verilen yanıtta konunun İçişleri Bakanlığı’nın yetkili olduğu bildirildi. Keskin, bu kez konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı’na 10 Ocak 2014 tarihinde başvuruda bulundu. Keskin, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara da itiraz eder ancak 1 Ağustos 2013 tarihinde Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesi, kovuşturmaya yer olmadığına dair itirazı 13 Eylül 2013’te oy birliği ile reddeder. Yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu’na başvuran Keskin, aynı yanıt ile karşılaşır. Suçun üzerinden 18 yıl geçtiği belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Bürosu da verdiği yanıtta kovuşturmaya yer olmadığına hükmeder. Yaşanan süreci sorduğumuz Eren Keskin, kısa ama bu kirli sürecin tüm ağırlığını özetleyen şu sözleri sarf etti: “Bir insan hakları savunucusu olarak, 90’lı yıllardan bu yana, içinde Mehmet Ağar adının geçtiği çok sayıda hak ihlaline tanıklık ettim, avukatlık yaptım. Kendimi en ‘çaresiz’ hissettiğim olaylardan biri bu olaydı. Ve ne yazık ki, Mehmet Ağar ve temsil ettiği zihniyet hâlâ gücünü koruyor…”