Almanya’da 26 Eylül’de yapılacak olan Federal Parlamento Seçimleri sahiden köklü bir değişime, kimilerinin umduğu gibi, bir “sol” hükümetin işbaşına gelmesine yol açacak mı? Salt anketlere ve yapılan seçim tahminlerine bakarak soruyu yanıtlamak mümkün değil. Her ne kadar anketlerde SPD önde gidiyor olsa da, SPD adayı Olaf Scholz’un Şansölye seçilebilmesi için koşullar pek uygun görünmüyor. Önümüzdeki haftalarda seçimleri irdelemeye devam edeceğiz, ama bu sefer müsaadenizle biz de biraz “falcılık” yapalım.
Seçim akşamı anketlerin haklı çıktığını ve SPD’nin ufak farkla birinci, CDU/CSU’nun ikinci ve sırasıyla Yeşiller Partisi’nin, FDP’nin, ırkçı-faşist AfD’nin ve Sol Parti’nin geldiğini varsayalım. Böylesi bir parlamenter bileşim matematiksel olarak SPD öncülüğünde bir hükümet koalisyonunu olanaklı kılıyor. Ancak matematiksel olan her zaman siyasi çoğunluk anlamına gelmez. O açıdan, SPD’nin sürpriz yapacağını öngörenlerin aksine SPD’nin asıl sürprizi muhalefete düşerek yapacağını ileri sürebiliriz.
Neden? Bir kere sol-liberallerin umduğu “sol ittifak”, reformist Sol Parti tüm programatik temellerinden vazgeçse dahi, neoliberal Yeşillerin kabul etmemesi nedeniyle olanaksız. Sol Parti’nin Yeşillerce kabul edilebilmek için ruhunu teslim etmesi gerekiyor. Peki, SPD-Yeşiller-FDP koalisyonu mümkün mü? Matematiksel olarak evet, siyaseten hayır. FDP’nin iktidara ortak olmak için her şeyi göze alan omurgasızlığı siyasi uyuşmazlığı örtmeye yetmiyor. Scholz’u Şansölye seçtirmek için piyasa radikalliğini kabul etmek, SPD’nin kalan son inandırıcılığını da kaybettirir. Aynı şekilde ”ulusal çıkarlar koalisyonu” diye nitelendirilen bir SPD-CDU/CSU-FDP koalisyonu da – ki matematiksel olarak mutlak çoğunluk demektir – CDU/CSU’nun SPD öncülüğünü kabul etmesi olanaksız olduğundan, pek gerçekçi bir alternatif değil. Şu an iktidardaki “Büyük Koalisyon” ise çoğunluğa sahip olamayacak gibi görünüyor.
Peki, o zaman ne olacak? Siyasi güç ilişkilerini, toplumsal kutuplaşmaları, sermaye temsilcileri ile burjuva medyasındaki tandansları temel alarak bakarsak, ufukta bir CDU/CSU-Yeşiller-FDP koalisyonu görünüyor diyebiliriz. Zaten sınıfsal olarak da birbirlerine yakın olan bu partilerin neoliberal uygulamalar, piyasa radikali ve militarist-yayılmacı siyaset açısından herhangi bir doku uyuşmazlığı söz konusu değil. Aksine, tekelci burjuvazinin tam desteğini alabilecek böylesi bir koalisyon, emperyalist-kapitalist dünya düzeninin karşı karşıya bulunduğu meydan okumalar ortamında sermaye için biçilmiş kaftan veya daha doğru bir deyimle, zırh anlamına gelmektedir.
Falcılığa devam edecek olursak; belki böylesi bir durum, yani iktidarda burjuva partileri ve muhalefette “sol” partiler, parlamento temsiliyetini doğru sınıfsal tabana oturtur ve reformist toplumsal ve siyasi solun parlamenter kretinizm üzerine tekrar düşünmesine vesile olabilir. Ama özellikle parlamenter kretenizm üzerine düşünmenin, günümüzün Alman Sosyal Demokrasisi ve Sol Partisi açısından hayal alemine ait olduğunu da vurgulamalıyız.