Amedspor’un başta Bursaspor, Ankaragücü, Başakşehir ve Sakaryaspor müsabakalarında maruz kaldığı linç ve ırkçılığa dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir spor kulübü şimdiye kadar maruz kalmamıştır
UEFA Şampiyonlar Ligi’nde Paris Saint-Germain (PSG) ile yapılan maçta Rumen dördüncü hakemin Medipol Başakşehir yardımcı antrenörü Pierre Webo’ya ırkçı söylemde bulunması üzerine başta Cumhurbaşkanı, Spor Bakanı, TFF, Kulüpler Birliği, spor kulüpleri ve bilfiil Türk spor kamuoyu sosyal medya üzerinden art arda ırkçılık karşıtı mesajlar yayınlamaya başladılar.
Irkçılık örnekleri
Türkiye Futbol Federasyonu (TTF), yaptığı açıklamada “Pierre Webo’ya yapılan ırkçılık söylemi, insanlık adına asla kabul edilemez bir suç ve utançtır” ifadelerini kullanarak ırkçılığa karşı güya insani ve ahlaki bir tutum sergiledi. Elbetteki Türkiye Futbol Federasyonu’nun ikircikli ve ırkçı karakterini bilmeyenler için haklı ve erdemli bir tutum olarak değerlendirilebilinirdi. Türk spor teşkilatı ve kamuoyunu yakından bilenler TFF’nin gerçek yüzünün böyle olmadığını, spor sahalarında Amedspor şahsında Kürtlere yönelik ırkçı ve şoven saldırıların sistematik bir şekilde, siyah oyunculara yönelik de dönem dönem ırkçı söylem ve saldırıların hâlâ devam ettiğini yakından bilirler. Bunun yanı sıra rakip takım taraftarlarını aşağılamak amacıyla Ermeni etnik kimliğine vurgu yapılırken, İsrail-Filistin sorunu üzerinden Türkiye’de futbol oynayan İsrailli oyunculardan Haim Revivo’ya yönelik “Hitler seni daha iyi anlıyoruz” ve Pini Balili’ye Galatasaray’a attığı gol sonrası “Kahrolsun İsrail” , “o. çocuğu” gibi ırkçı, cinsiyetçi tezahüratların ardı arkası kesilmediği gibi Hrant Dink cinayeti sonrası Trabzonspor taraftarlarının Ogun Samast’ın cinayeti işlediği anda taktığı beyaz bereleri giyerek stadyumda cinayeti sahiplenmesi, yine Emre Belözoğlu’nun Zokora’ya yaptığı ırkçı küfür sonrası adeta mükafatlandırılarak futbol milli takım kaptanlığına getirilmesi, ırkçılıktan altı ay müsabakalardan men cezası alan güreşçi Rıza Kayaalp’ın cezasının askıya alınıp Akdeniz Olimpiyatları’nda Türk bayrağıyla yarıştırılması ve daha burada sayamayacağımız onlarca örnek Türk spor tarihinin ırkçı ve ayrımcı karnesinde hala kara bir leke olarak duruyor.
Devlet ırkçılığı
Irkçılık kavramı ayrımcılık, ötekileştirme ve dışlama eylemleri ile bağlantılı olup, bu eylemleri gerçekleştirmek için ırk kavramı bir araç olarak kullanılmakla birlikte değişen koşullarla birlikte kendisini güncellediğini söyleyebiliriz. Türkiye’de de spor ve medya üzerinden yapılandırılıp soslanarak topluma sunulan ırkçılık, ezilenlerin özgürlükçü bilincini yok etmek ve sisteme entegre olmalarını sağlamak amacıyla Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren etkin bir biçimde kullanılmaktadır.
Irkçılık son yıllarda tüm dünyada yükselişe geçen önemli bir sorun halini almıştır. Kimi ulus devletler ortaya çıkan rejimlerinin meşrutiyet sorunlarını aşmak ve toplumu sürüleştirmek için topluma sistematik ve örtük olarak milliyetçiliği pompalarlar. Türkiye’de spor milli kimliğin inşası ve toplumsal krizlerin aşılması için kitleleri yapay bir duygudaşlık ve vatanperverlik kimliği etrafında konsolide etmek için siyasal, ideolojik ve politik bir devlet politikası olarak dizayn edilmiştir.
Türkiye’de spor şekillenişi itibari ile iktidarcı, eril, militarist ve ırkçıdır. CHP’li Halkevleri’nce İtalyan faşizmi ve Alman Nasyonalizminden uyarlanarak uygulanan bu spor politikası ile bir taraftan itaatkâr ve militarist bir toplum, bir taraftan da Kemalist ideolojiye uygun bireyler şekillendirip yeni rejim inşa edilmiştir.
Amedspor’a linç ve ceza
Amedspor yaptığı isim değişikliği sonrası deplasmanlarda oynadığı tüm müsabakalarda süreklilik arz edecek şekilde organize bir nefret söylemine ve lince maruz kalmıştır. Sur ve Cizre’deki kent direnişleri döneminde kolektif bir örgütlülük tarzında dizayn edilmiş taraftar grupları ve rakip takım oyuncularından tutalım hakemler ve futbol federasyonunu kapsayacak şekilde ırkçı yöntem ve cezalarla Amedspor spor alanının dışına itilmeye çalışıldı.
Amedspor’un başta Bursaspor, Ankaragücü, Başakşehir ve Sakaryaspor müsabakalarında maruz kaldığı linç ve ırkçılığa dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir spor kulübü şimdiye kadar maruz kalmamıştır. 23 Aralık 2015 tarihinde çıktığı Başakşehir müsabakası öncesi ve sonraki hafta oynanan Fenerbahçe maçında “Çocuklar ölmesin maça gelsin” ve taraftar gruplarının trübinlere astığı “İnadına barış” pankartlarının ideolojik propaganda ve sportif centilmenliğe aykırı pankartlar olarak değerlendirmesinden kaynaklı hem para cezasına çarptırılıp hem de deplasmanda seyircisiz oynama ile cezalandırılan Amedspor beş yıldır hala bu rekor yasağın bitmesini bekliyor. Tüm bu müsabakalarda Amedspor’un maruz kaldığı ırkçı sloganlar, cinsiyetçi küfürler, milliyetçi ideolojinin sembolleri olan asker selamı, bozkurt işaretleri, maç boyunca okunan istiklal marşları ideolojik propaganda ve centilmenliğe aykırı davranışlar olarak görülmezken, Amedspor’un tamamen insancıl ve toplumsal duyarlılık taşıyan pankartları cezaya maruz kaldı.
Naki’ye yapılanlar
Deniz Naki tamamen ırkçı ve faşizan bir atmosferde deplasmanda oynanan ve Amedspor’un Bursasporu 2-1 yendiği maç sonrası sosyal medya hesabında paylaştığı “Her biji Azadî” [Yaşasın özgürlük] açıklaması sonrası önce 19 bin 500 lira para cezası ve 12 maç men cezası alırken daha sonra bu ceza PFDK tarafından 3 yıl 6 ay men ve 273 bin TL para cezası olarak değiştirilmiştir. Kural gereği 3 yılı aşan men cezaları ömür boyu futboldan hak mahrumiyetine çevrilmiştir. Böylelikle en verimli çağında hem mesleğinden uzaklaştırılmış hem de toplum önünde bir linç kampanyasına maruz bırakılmıştır.
Türk sporunun spor sahalarındaki turnusol kağıdı Amedspor ve Deniz Naki’dir. Eğer devlet erkanı, Türkiye Futbol Federasyonu ve spor kamuoyu ırkçılık üzerinden tutum alıp yeni bir milat oluşturacaksa öncelikle Amedspor ve Deniz Naki’ye yönelik sergiledikleri ırkçı ve ötekileştirici yaklaşımdan kaynaklı onlardan özür dileyerek ilk adımlarını atmalılar.
Gündelik ırkçılık
Elbetteki böyle bir şeyin Amedspor ve kitlesinin olduğu yerde sistem açısından ölüyü diriltmekten daha zor olduğuna aşinayız. Amedspor ve Deniz Naki’ye yapılanlar örtük olarak Kürt ve Kürdistani kimliklerine yönelik iki yüzyıllık sistematik ret inkâr ve ırkçı devlet politikalarının devamı olarak cereyan etmektedir.
Türkiye’de verili sistem hala toplumu sporda ırkçılık konusunda ten rengi üzerinden bir okumayla oyalamaya çalışmakta, etnik boyutta uyguladığı ırkçılığı perdelemede ısrar etmektedir. Türkiye’de spor sahalarında Amedspor’a toplumsal yaşamda da Kürtlere ve Ermenilere uygulanan ırkçı ve ayrımcı politikalar adeta modern birer silah olarak kullanılıp dışlayıcı ve şiddet içeren eylemlere dönüştürülerek ideolojik bir hat oluşturulmuştur.
Sosyal birer problem olan ayrımcılık ve ırkçılık hâkim ideolojinin spordaki milliyetçi kimliğine tekabül etmektedir. Dolayısıyla Kürtler, Amedspor ve ayrımcılığa maruz kalan diğer etnik kimlikler açısından yapılması gereken, sporda ve toplumda inşa edilmeye çalışılan şovenizm ve ırkçılığı teşhir edip ona karşı mücadele ederek gündelik hayatın içinden çıkarmak olmalıdır.