Geleneksel imparatorluk politikaları ve bastırma seferleri karşısında uzun süreli direnemedi. Ama bu hareket, yeni bir sürecin de başlaması anlamına geliyordu. Bunların belki de en önemlisi ve sonuncusu, Botan Emiri Bedirhan Bey önderliğindeki hareketti
Ali Adalı
Geleneksel Beylik Statüsü,19. yüzyılın başlarında tehdit altına girmişti. Modernleşme zorunluluğunu duyan Osmanlı İmparatorluğu, özellikle Sultan İkinci Mahmut’la (1839) reform hareketlerine girişti. Ulus-devlete doğru gidişte merkezî bürokrasinin, vergi ve ordu sisteminin yeniden düzenlenmesi, başta gelmekteydi. Reformlar karşısında Geleneksel Kürt Beylik Düzeni sürdürülemezdi. Vergi ve askerlik sistemlerini kabul etmek, Kürt beylikleri için varlıklarının sonu demekti. Yapacakları şey ya kendilerini lağvetmek ya da isyan etmekti. Süleymaniye merkezli olarak başlayan ilk beylik ve tarikat temelli isyan (1806 Babanzade Hanedanlığı ve Kadiri tarikatı), bu sürecin başlangıcını ifade eder. Süleymaniye’nin ilginç bir özelliği, Kürdistan’ın uç noktası olması, İran’ın içlerine yansıyan komşu kabile ve aşiretlerle ilişkisi ve güçlü bir entelektüel kapasiteye sahip aydınları barındırmasıdır. Ayrıca geleneksel Nakşi ve Kadiri tarikatlarının merkezlerindendir. Kürt beyliklerinin, dengelerle oynayarak siyaset yapma ustalıkları gelişmişti. Geleneksellik ile Modernitenin ilk karışımları, bu bölgede oluşmuştu. Yenidünya hegemonu olan İngiltere İmparatorluğu’nun, ilk el attığı yerlerdendi. Kürtlük veya Kürt Hareketi, bu koşullar altında başladı. Dinî, milli, kabilesel ve aristokratik özelliklerin iç içe rol oynadığı bu hareket, yerel kalmaktan kurtulamadı. Geleneksel imparatorluk politikaları ve bastırma seferleri karşısında uzun süreli direnemedi. Ama bu hareket, yeni bir sürecin de başlaması anlamına geliyordu. Nitekim daha sonra kuzeye doğru peş peşe benzer hareketler baş gösterdi. Bunların belki de en önemlisi ve sonuncusu, Botan Emiri Bedirhan Bey önderliğindeki hareketti.
Beylik Sisteminin çökmesi, dinsel hiyerarşiyi ön plana çıkardı. Bedirhan Bey ve Yezdanşêr’in yenilgileri, 19. yüzyılın ikinci yarısında gittikçe güçlenen Şeyhlik Kurumunun inisiyatif kazanmasına ve toplumda önderlik rolüne soyunmasına yol açtı. Özellikle Nakşi ve Kadiri şeyhleri büyük önem kazandılar. Her iki tarikatın Kürdistan’da geleneksel olarak da güçlü konumlanışları vardır. Fakat şeyhlik geleneğini sadece ortaçağa özgü bir kurum olarak görmemek gerekir. Kökeni Sümer rahip devletine kadar uzanır. Devlet organizasyonunu ilk yaratanlar Sümer ziggurat rahipleriydi. Devlet oluşumunun bilgelikle bağlantısı vardır. Devlet yalnız kaba güç organizasyonu değildir, anlamı daha belirleyicidir. Sümer rahip devletini uzun süre rahipler, Arapça adıyla şeyhler yönetmiştir. Laik politikacılar çok sonraları devlet yönetimini ele geçirmişlerdir. Ayrıca her iki elit kesim arasında devlet iktidarı üzerindeki mücadele daimi olup, doğuşundan günümüze kadar süregelmiştir.
Hamidiye Alayları’nın asıl tahribatı, Kürtler üzerinde olmuştur
Abdülhamit Döneminde (1876-1909) uygulanan Kürt politikası, ayrı bir başlık altında incelenmeye değerdir. Hamidiye Alayları, Rus Kazak Alayları modelinden esinlenerek geliştirilmiştir. Ermeni ve Kürt Hareketlerinin yol açtığı gelişmeler, imparatorluk bürokrasisini köklü tedbirler geliştirmeye yöneltmiştir. Birincisi, bir Ermeni-Kürt çelişkisinin geliştirilmesi ve kullanılması yönünde olmuştur. Aynı yöntem, Kürt-Süryani ilişkilerinde de denenmiştir. Yüzlerce değil binlerce yıl iç içe yaşayan bu halklar, Kapitalist Modernitenin yol açtığı kâr-kazanç hırsıyla birbirlerine karşı çelişkili hale getirilmişlerdir. Daha doğrusu, üst tabakaları arasında hegemonik güçlerden kaynaklanan çelişkiler kullanılmış, buna halklar da alet edilmiştir. Tarih, Bedirhan Bey’in Süryanilerle ittifaka gitmiş olması halinde, her iki halkın hakları ve özgürlüklerinde daha çok kazanım sağlayabileceklerini doğrulamaktadır. ‘Böl-yönet’ politikası, her iki tarafın kaybetmesi için özenle uygulanmıştır.
Fakat Hamidiye Alayları’nın (buna Aşiret Mektepleri’ni de eklemek gerekir) asıl tahribatı, Kürtler üzerinde olmuştur. Hamidiye Alayları, görünüşte Ermeni milliyetçilerinin tehditlerine karşı kurulmuş, özünde ise modern biçimlere kavuşmakla yüz yüze gelen Kürt Ulusal Hareketlenmesine karşı geliştirilmiştir. Bir taşla birkaç kuş birlikte vurulmaya çalışılmıştır. ‘Köy Koruculuğu’ nun erken bir uygulaması olarak değerlendirilmesi gereken bu oluşum, sadece Ermeni tehdidini (Resmi Tarih öyle yansıtır; fakat bilinmesi gerekir ki, Ermeni halkının haklı ulusal demokratik talepleri de vardır. Asıl olarak bu talepler bastırılmaktadır) ortadan kaldırmıyor, olası Kürt Ulusal Hareketini de daha doğmadan devre dışı bırakıyor. En vahim yönü budur. Dar bir aşiret eliti silahlandırılıp maaşa ve rütbelere bağlanarak, tüm aşiretler ve üyeleri kontrol altında tutulmakta, Sultan’ın dilediği gibi kullanılmaktadır. Bir daha Bedirhan Bey ve Ubeydullah Nehrî çapında önder hareketlerin gelişmeyişinde Hamidiye Alayları, belirleyici rol oynamıştır. Asıl darbeyi, gelişmesi olası Kürt Ulusal Demokratik Hareketi yemiştir. Ayrıca aralarında yaratılan çelişkilerle aşiretler de birbirlerine düşman kılınmışlardır. Bu çelişkili ve çatışmalı ortamda Kürdistan tarihinin yarım asırlık en önemli dönemi boşa harcanmakla kalmamış, çelişkiler ve çatışmalar, kendisine karşı kullanılarak, Kürt toplumu derin olumsuzluklara itilmiş, iç çelişki ve çatışmalarla iflah olmaz bir konuma düçar olmuştur.
Ermeni Hareketi soykırımla sonuçlanırken; Kürt Hareketi ikiye bölündü
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yani Beyaz Türk Faşizminin çıkış dönemindeki Kürt Hareketine yönelik devlet politikaları, Hamidiye Alayları’nda ifadesini bulan Kürt politikasının derinleştirilmesi ve çok yönlü kurumlaşmalarla pekiştirilmesidir. Hamidiye Alayları, varlığını korudu. Kürt işbirlikçi elitin çocukları ve gençleri, Aşiret Mektepleri yerine resmi okullara daha çok sayıda alındılar. Geleneksel aristokrat, din ve aşiret elitinden kaynaklı olan ve modernizmle tanışan ilk Kürt aydınlanmacı gruplar oluştu. Gazete, dergi ve cemiyetler kurarak varlığını duyuran bu kesim, yeni bir oluşumdu. Buna ilk kolektif burjuvalaşma hareketi de denilebilir. Beylik, şeyhlik ve aşiret bilinciyle artık rol oynanamayacağını idrak eden bu çevreler, genelde de örneğine çokça rastlandığı gibi sınıf dönüşümlerini gerçekleştiriyorlardı. Rumlar, Ermeniler ve Süryaniler, Avrupa kapitalizminin etkileri ve Hıristiyan olmaları nedeniyle daha erken ve hızla burjuvalaşırken, Müslüman toplumlar, bu süreci geriden takip ediyorlardı. Kürtlerde de yaşanan, bu gecikmeli dönüşümdü. Kendini ilkel milliyetçilikle ifade etmesi, anlaşılırdı. Jön Türkler misali Jön Kürtleri temsil ediyorlardı. Zaten Jön Türklerle iç içe oluşuyorlardı. Tamamen Batı ideolojik hegemonyasında bir gelişim gösterdiler. Orijinal bir çıkış yapabilecek konumda değildiler. Batı felsefesini ve bilimini özümsemeden, bölük pörçük aktarmalarla yetiniyorlardı.
Geleneksel sınıf yapısının yenik düşmesi ve sistematik işbirlikçiliğe bağlanmasından ötürü, genç Kürt entelektüel çıkışları, çarpık ve öz kimlikten yoksundu. Kürt tarihine ve toplum gerçeğine ilişkin ciddi çalışmaları, araştırma ve incelemeleri yoktu. Ne olanakları ne de yetenekleri buna elveriyordu. Son derece eklektik, aktarmacı ve slogancılıktan öteye gitmeyen ilkel milliyetçi argümanlar, temel ideolojik gıdalarını teşkil ediyordu. Meşrutiyetten beklentileri vardı. Meşrutiyetin ilk yıllarında gazetecilik, dergicilik ve cemiyetçilikle biraz daha gelişim sağladılar. Milliyetçi rekabete katılım gösterdiler. Türk milliyetçiliğinin kendini gittikçe etkili kılması ve devlete damgasını vurması aralarındaki rekabeti arttırdı. Ermeni milliyetçiliğinin daha güçlü olan yapısı ve hareketi, aralarındaki rekabeti olumsuz etkileyip kızıştırıyordu.
Her üç milliyetçiliğin hızla ulus-devlete doğru tırmanışı, aralarındaki ilişkileri çatışmaya dönüştürdü. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı, dönüm noktası oldu. Ermeni hareketi, soykırımla sonuçlanırken; Kürt hareketi, ikiye bölündü. Türk burjuvazisiyle birlikte ama aynı haklar temelinde hareket etmekten yana olanlar ile ayrılmadan yana olanlar arasında ayrışma yaşandı. 1919-1922’deki Ulusal kurtuluş savaşına kadar yaşanan bu bölünme, Kürt hareketinin stratejik kaybıyla sonuçlandı.
Ayrılıkçı eğilimin, Koçgiri İsyanı deneyimi (1919-1920), önemliydi. Gerekli dersler çıkarılsaydı Kürt özerkliğine götürülebilirdi. Ama önderliğinin yetmezliği ve çok güçlü olan İttihatçı Türk ve Yahudi ittifakı (Beyaz Türk Faşist Oluşumu) karşısındaki zayıflıkları ve donanımsızlıkları, erken tasfiye edilmelerine yol açtı.
Görülmektedir ki hepsi, Hamidiye politikalarının ürünü olarak gelişmiş bir tabakayı temsil etmektedir. İşbirliğine yatkındırlar. Ama baştan itibaren Jön Türk adı altında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çekirdek kadrosunu oluşturan Almancı Türk bürokrat ve Yahudi sermaye ittifakı (Beyaz Türk esasta bu oluşumu ifade etmektedir), kendileri dışında kalan diğer tüm dinler ve etnisiteleri (Hıristiyanlık, Müslümanlık, Kürtler, Araplar, Çerkezler) tasfiye etmeyi, temel politika olarak belirlemişlerdir. Adım adım bu tasfiye yürütülmüştür. 1915’te Ermeniler, 1921’de Çerkezler, 1923’te Rumlar, 1924’te Süryaniler ve Türk Müslümanlar (Halifelik), 1925’ten itibaren de Kürtler tasfiye edilmişlerdir. İster soykırım diyelim ister başka bir şey, günümüzün deyişiyle kendileri dışında (Jön Türk = Türk bürokrat burjuva + Yahudi dönme ve Masonik sermayedarlar ve kadroları = Türk Milliyetçiliği + İttihat ve Terakki Cemiyeti + CHP = Beyaz Türk Faşizmi) kalan tüm kesimleri tasfiye etmişlerdir.